Meriç Velidedeoğlu

Yeni kumpaslar mı?

04 Eylül 2015 Cuma

Neredeyse her an gündemi değişen, değiştirilen ülkemizde “30 Ağustos” geride kalsa da, izninizle bu konuya yine değineyim diyorum. “Ulusal bayramlar”ımızın, günlük yazılı basında, “gazeteler”de kutlanışı birkaç yıldır yeni bir bağlamda gerçekleştiriliyor.
Zaten gerek bu bayramlarımızı, gerekse öteki ulusal günlerimizi kutlayan, anan günlük gazete sayısı neredeyse bir elin beş parmağı kadar.
Ülkemiz için, varlığımız için değeri, önemi tartışılamaz olan bu günler, düne dek gazetenin başyazarı, yazarı ya da yetkilisince, gazete adına yazılan “özel bir yazıyla” kutlanırdı; bu tutum gelenekselleşmişti. (Ne dersiniz, belki de artık bu durum suçtu!..)
“1923 Atatürk Devrimi”nin bir ürünü olan gazetemiz “Cumhuriyet” içinse, gelenekten öte tarihsel bir “görev” gibiydi.
Ne var ki son birkaç yıldır gazetemiz de içinde olmak üzere sözü edilen gazetelerde “ulusal bayramlar” türlü kurumların, tecimsel (ticari) kuruluşların verdikleri büyük-küçük ilanlarla kutlanır oldu bir bakıma.
Yaşadığımız sürece, o günlerin getirdiklerinin anlamını, etkisini ortaya koyan, irdeleyen bu değerlendirme yazılarıyla; “varsıllaşan” kutlamalar, son bir-iki yıldır yerlerini yalnızca bir resim ve bir kutlama tümcesine bıraktı, bir-iki gazete dışında.
Ayrıca bu yazı geleneğini uygulamamak bir yana, ülkenin pek çok ilinde, ilçesinde yoğun kalabalıklar oluşturup caddelere coşkun ırmaklar gibi akarak yapılan kutlamalar da haber değerinde görülmeyip bunlardan bir tek söz bile edilmedi...
Sanki “AKP” yönetiminin -kuşkusuz “Erdoğan”ın- “ulusal bayramlar”ın kutlanmasını yasaklayan kararını destekler, onaylar gibi bir tutum...
“13 yıldır” yönetimde olan “AKP”, “Atatürk”ün huzurunda bulunmayı “sap gibi ayakta durma” olarak algıladığı, bunu da “R.T. Erdoğan” dile getirip ortaya koyduğundan, “ulusal bayram” günlerinin kutlamaları da iktidara göre “Atatürk’ün huzurunda sap gibi durmaktan ibarettir!”
Dahası “Erdoğan”a göre, “Atatürk” -öteki “İnönü” olan- “iki ayyaş”tan biridir... “30 Ağustos” günü “Anıtkabir” töreninde “TC Devleti”nin “Cumhurbaşkanı Erdoğan”, TC Devleti’nin kurucusu Atatürk’e saygı duruşunda bulunurken ne düşünüyordu, doğrusu insan merak ediyor. “Bir ayyaşın huzurunda sap gibi duruyorum!” diye düşünmüş müdür? Ne dersiniz?
Belki kimileri, “şimdi bunları anımsamanın anımsatmanın sırası değil” diyebilir; ne ki hemen hemen “13 yıl”dır “Erdoğan”ın düşünde düşüncesinde olan, dilinden isteklerinden hiç düşmeyen, eksilmeyen; “Atatürk” ve onun ilkeleri doğrultusundaki komutanlardır, “TSK”dir.
Bu tutumunun oluşum süreci aldığı dinsel temel eğitimiyle başladığı, “siyasal” bağlamdaki aşamasının da “ABD”nin “B. Elçisi Abromowitz” kanalıyla biçimlendirildiği yaygın bir kanıdır.
Erdoğan’ın bu tutumunu açıkça ortaya koyuşu; “TSK”nin generalleri, amiralleri ve öteki rütbelerdeki subaylarıyla birlikte “Genelkurmay Başkanı”nın da; “silahlı terör örgütü kurmaktan, yönetmekten” böylece azılı birer “terörist” olmakla suçlanıp yargılanacağı “Ergenekon Davası” daha başlamadan, “Ben bu davanın savcısıyım!” diye haykırışıyladır. (15.7.2008)
Ne ki “TSK”yi, çadır tiyatrolarına çevrilen “Ergenekon Davası”yla yargılamak yetmeyecek, ordunun “Kuvvet Komutanları” da içinde olmak üzere, hemen hemen tüm yönetimine inanılmaz içerikte görülmemiş maskaralıklarla oluşturulmuş “kumpaslar” yoluyla da “Balyoz Davası” başlatılacaktı.
Kuşkusuz bütün “kumpaslar” çoktan bir bir ortaya çıkarılıp yere serilmiş durumda; ama bugün yine de “TSK” gündemdeyse, “olumsuzlaştırılarak” gündemi dolduruyorsa, devletin başındaki “Cumhurbaşkanı” bunu sürdürüyorsa, hele yandaş olmayan basın bile “çanak” tutuyorsa; “Balyoz Davası”nın bir oturumunda “E. Tuğamiral Alaettin Sevim”in konuşmasında, “Nâzım Hikmet”ten aktardığı, “... edepten yok payesi, bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz...” dizesinde belirttiği “tip”lemeyi anımsatarak yazıyı noktalayayım.
Yarın Beşiktaş’ta olalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları