Aydın Engin

Açamayan bir gül: Abdullah Gül

20 Eylül 2015 Pazar

Nihayet Abdullah Gül konuştu. Bir başka “kurucu babaBülent Arınç’ın deyimi ile “Biz’ler ben” olduğundan beri Gül’e epey umut bağlandı. Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye, bu mümkün olamayacaksa Tayyip Erdoğan’sız bir AKP umudu besleyenler için Abdullah Gül hep bir umut kapısı oldu.
Yer yer bunu hak ettiği de oldu. Erdoğan’ın çarpık demokrasi anlayışı ve olmayan demokrasi kültürüne karşı Gül demokratik denebilecek çıkışlar yaptı.
Yaptı ve sustu.
Epey sustuktan sonra, Erdoğan’dan yine yenilmesi yutulması zor bir “inci” gelince Gül yine konuştu ve sonra yine sustu...
Çok susup az konuştuğu aylardan hatta yıllardan sonra nihayet kamera karşısına geçti. Geçerken de en “uysal” haber kanalını tercih etti. Sorulması gereken yakıcı soruları sormamayı artık meslek alışkanlığına dönüştürmüş bir TV moderatörünün sorularını yanıtladı.
Sizi bilmem. Ben soluksuz, “Aman bir cümle, bir ima kaçırmayayım” titizliği ile izledim.
Program bitti. Televizyonu kapattım. Arkama yaslandım ve kendi kendime sordum:
-Ne dedi?
Kendimi kendim cevapladım:
-Hiçbir şey... Birçok şeyi der gibi yaptı ama kesin, açık seçik hiçbir şey söylemedi. Bundan böyle nasıl bir siyasal yörünge izleyeceğine karar vermemiş biri gibi konuştu...

***

Ertesi gün, ben, Gül söyleşisinden niyet okuyup bazı somut sonuçlar çıkarmaya çalışan meslektaş haberlerini okurken yazılı medyada değil görsel medyada ekmeğini çıkaran bir meslektaşım (Adı lazım değil. Durup dururken oğlanı yakmanın âlemi yok) telefon etti:
-Abi dün geceki söyleşiyi...
-İzledim, izledim. Sen?
-Ben de izledim... Ama onun için telefon etmedim abi... Bir fıkra dinledim de... Şunu abimle paylaşayım dedim...
-Paylaş bakalım.
-Şimdi abi, bir zamanlar Mütereddit Mehmet Efendi diye varlıklı bir paşazade varmış. Adı Mehmet de, namı mütereddit... Bu Mütereddit Mehmet Efendi kendine bir konak yaptırmak istemiş. Ünlü bir mimarı çağırmış. “Kaç paraysa vereceğim ama bana şöyle namı yürüyecek, görenlerin parmak ısıracağı bir konak yapacaksın” demiş. Mimar siparişi almış, kolları sıvamış. Para da bol ya, kısa zamanda konağı bitirmiş. Mütereddit Mehmet Efendi gelmiş, konağı gezmiş. Haremlik selamlık, avlu, mutfak, cariyelerin odaları, hamam falan filan hepsine tek tek bakmış. Çok, ama pek çok beğenmiş.
Mimar, “Nasıl buldunuz konağı efendi hazretleri” diye sorunca, Mehmet Efendi cevap vermiş:
-Valla mimarbaşı pek beğendim. Yani tek kelime ile aliyülâlâ. Her şey var, hiçbir şey unutulmamış. Lakin kafama takılan bir şey var. Şu üç katlı koskoca konakta tek bir tuvalet var. Ona mana veremedim. Niyedir?
Mimar sırıtmış:
-Efendim namınız malum, Mütereddit Mehmet Efendi... Zatıâliniz sıkıştığında, alt katta mı yapsam, üst kata mı çıksam, hareme mi dalsam, selamlıkta mı otursam derken altınıza şey edersiniz diye düşündüm o yüzden tek bir hela ile iktifa ettim...

***

Tam “Ulan fıkra güzel de ne halt etmeye aklına geldi de bana anlattın bunu sen” diye soracaktım, soramadım.
Kıkır kıkır gülüp telefonu kapatıverdi hergele...
 
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları