Çözüm süreci aldanma mıydı?

22 Eylül 2015 Salı

Köşesini sektirmeden okumaya özen gösterdiğim Ege Cansen, pazar günkü Sözcü’deki, “Mitingler Diyarbakır’da yapılabilseydi” başlıklı yazısında, çözüm süreci ile ilgili olarak düşündürücü noktalara değiniyor.
Yazının bir yerinde “Şu sırada zihnimi en fazla meşgul eden şey, millet olarak hemen her konuda gerçekleri kabul etmekten sürekli olarak kaçmamızdır” diyen Cansen, “KCK- PKK sözcüsü Karasunun TC’yi yabancı arabulucular gözetiminde KCK=PKK ile müzakere masasına çağırması bir savaş taktiğidir. Çözüme hiç katkısı olmaz” görüşünü de ileri sürdükten sonra şu ilginç öneriyi yapıyor:
KCK-PKK ve HDP’nin ileri gelenleri kendi aralarında bir toplansınlar, sabahlara kadar konuşup, bir çözümde son bir resmi karara bağlansınlar buna da Kürt manifestosu desinler. İsteklerini metin içinde tek bir defa dahi, özgürce, insanca, hakça gibi propaganda kelimesi kullanmadan somut öneriler şeklinde madde madde açıklasınlar. Özellikle yerel yönetim ve güvenlik, kamu maliyesi, adalet, eğitim konularındaki taleplerini açık ve net sıralasınlar. TC vatandaşı da Kürt manifestosunu okusun. Barış istiyorum sahtekârlığını bırakıp, tavrını ona göre belirlesin.

***

Yazı çok önemli bir gerçeğe değiniyordu:
Çözüm sürecini desteklediğini söyleyenlerin çoğu, aslında neyin ne olduğunun tam da farkında değillerdi.
- Barışçıl çözüm derken ne amaçlanıyordu?
- Demokratik özerklikten kasıt neydi?
- Çatışmasızlık hali denen ne menem şeydi?
- Çatışmasızlık sırasında ne oluyordu?
- Bir şey olmadığını sandığımız zaman parçasında gerçekten bir şey olmuyor muydu?
Bütün bu konularda bir açıklık yoktu, egemen olan belirsizlikti.
Muhalefet partilerinin yöneticileri dahi, çözüm sürecinin ne olduğunu tam olarak bilmediklerini açık açık söylüyorlardı.
İktidar partisinin önde gelenleri ve tek adam Tayyip Bey, dahi çatışmasızlık sırasında neler olduğunu tam farkına varamamış olduklarını, hiçbir şeyin olmadığını ileri sürdükleri sırada terörün mesafe aldığını sonradan anladıklarını itiraf ediyorlardı.

***

Çözüm sürecinin en büyük özelliği her alandaki belirsizliğiydi.
Bu belirsizlik bir de barış, demokratik çözüm, ayrılık taleplerinden vazgeçmek gibi kavramlara eklendiğinde son derecede çekici, kimsenin karşı çıkamayacağı şekle dönüşüyordu.
Çözüm sürecinin bu yönü aklıma hep Tevfik Fikret’in “İnan Haluk, ebedi bir şifadır aldanmak” dizelerini getiriyordu.
İyi de aldanmak üzerine bina edilmiş çözüm, çözüm; barış, barış olmaz; olamaz.
Demokratik çözüm ve barış, ayrıntıları iyice müzakere edilmiş, her detayın iyice belirtildiği, temsil yetkisine sahip olduğu şüphe götürmeyen taraflar arasında yapılacak olan görüşmelerden sonra varılan uzlaşmayla elde edilebilir.
Oysa “çözüm süreci”, yöneticilerin belirsizliği yeğlemelerinden bütün bunlardan yoksun olarak sürdürülen bir meçhuller süreci oldu ve sonunda da fosladı.
Şimdi ihtiyacımız olan, yanlışa, yeniden oraya dönülmesi değil, gerçek bir çözüm sürecini oluşturmaktır. Bunun için de her şeyden önce toplumsal mutabakat şarttır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları