Aspendos ve Ötekiler (1)

02 Ekim 2015 Cuma

Mustafa Kemal Atatürk, tarih profesörü Afet İnan, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Gaziantep Milletvekili Ali Kılıç, Orgeneral Fahrettin Altay ile 9 Mart 1930 pazar günü Aspendos Tiyatrosu’nu gezdi.
Hüseyin Çimrin, “Antalya Kent Kronolojisi” adlı kitabında ziyaretle ilgili şu satırlara yer verdi:
“Atatürk, bugün saat 12.00’de ünlü Belkıs harabelerine vardı. Müze Müdürü Süleyman Fikri Bey Aspendos’ta harabeler hakkında Atatürk’e bilgi verdi. Fikri Bey’in Aspendos hakkındaki izahatını bir süre dinledikten sonra, sözü kendisi alarak etrafındakilere daha geniş bir şekilde anlatmaya başladı. Bunun bir eşinin de Roma’da olduğunu, ama buranın daha sağlam kalmış bulunduğunu anlatarak; kendisinin de bu konuda geniş bir bilgiye sahip olduğunu gösterdi.
Aspendos Tiyatrosu’nun sağlamlığı karşısında hayranlığını belirterek tiyatronun en kısa zamanda restore edilmesini istedi ve şöyle devam etti: ‘Bu tiyatroyu restore ediniz. Ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz. Güreşler düzenleyiniz. Fakat ne kapısına kilit vuracaksınız ne de girenlerden para alacaksınız. İsteyenler temsil verebilecekler. Sanatın ve sporun her dalına açık olacak.’

***

Aspendos, Anadolu’da, hatta dünyadaki benzerleri arasında, en iyi korunmuş, en tipik Roma tiyatrosudur.
Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (İS 161-180) Aspendos’lu Thedoros’un oğlu, mimar Zenon’un yaptığı, Curtius Crispinus’un da tiyatroyu “kentin tanrılarına ve imparatorluk makamına sunduğu” sahnesinde yazılıdır.
Galerilerden birindeki yarım sütunlardan bazıları Selçuklu döneminde tuğla ile onarılmıştır. Antalya Müzesi uzmanları, tiyatronun 7 bin 500 kişilik olduğunu, günümüz etkinliklerinde ise 10 bin kişiye kadar çıktığını belirlediler.

***

Önemli etkinliklerin düzenlendiği bu görkemli tiyatro yılların ihmali ile üst bölümlerindeki oturma yerlerinde çatlamalar, kırılmalar önemli ölçüde artmıştı. Oturulamayacak durumdaki yerlerin onarılarak, yapının korunması ve etkinliklere daha fazla kişinin katılması hedeflendi.

***

Türkiye’nin de imza koyduğu, Mayıs 1965’te kabul edilen “Venedik Tüzüğü’nde” tarihsel mirasın “onarımında” dikkat edilecek kurallar şöyle:
“Madde 9- Onarım uzmanlık gerektiren bir iştir. Amacı, kültür varlığının estetik ve tarihi değerini korumak ve ortaya çıkarmaktır. Onarım kendine temel olarak aldığı özgün malzeme ile güvenilir belgelere saygıyla bağlıdır. Faraziyenin başladığı yerde onarım durmalıdır; yapılması gerekli herhangi bir eklemenin mimari kompozisyondan farkı anlaşılabilmeli ve gününün damgasını taşımalıdır. Herhangi bir onarım işine başlamadan önce ve bittikten sonra, kültür varlığının arkeolojik ve tarihi bir incelemesi yapılmalıdır.
Madde 11- Kültür varlığına mal edilmiş farklı dönemlerin geçerli katkıları saygı görmelidir; zira onarımın amacı üslup birliği değildir. Bir kültür varlığı üst üste çeşitli dönemlerin izlerini taşıyorsa, alttaki dönemleri açığa çıkarmak ancak bazı özel durumlarda yok edilen malzemenin önemi azsa, açığa çıkarılan malzeme büyük tarihi, arkeolojik ya da estetik değer taşıyorsa ve korunma durumu böyle bir davranışı gerekli gösterecek kadar iyi ise haklı çıkarılabilir. İlgili unsurların öneminin değerlendirilmesi ile ilgili yargıyı ve neyin yok edileceği üzerinde kararı vermek, sadece bu işi üzerine almış kimseye bırakılamaz.
Madde 12- Eksik kısımlar tamamlanırken, bütünle uyumlu bir şekilde bağdaştırılmalıdır; fakat bu onarımın, aynı zamanda sanatsal ve tarihi tanıklığı yanlış bir biçimde yansıtmaması için, özgünden ayırt edilebilecek bir şekilde yapılması gereklidir.
Madde 13- Eklemelere, ancak yapının ilgi çekici bölümlerine, geleneksel konumuna, kompozisyonuna, dengesine ve çevresiyle olan bağıntısına zarar gelmediği durumlarda izin verilebilir.” Konuyu sürdüreceğiz…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları