Halikarnas’tan ‘Sefalet Sokağı’na...

14 Ekim 2013 Pazartesi
Halikarnas’tan
‘Sefalet Sokağı’na...
Dün, kendi yazımın başına oturmazdan
önce Cumhuriyet’in kültür sayfasını
açıyorum ki…
Halikarnas Balıkçısı öleli kırk yıl olmuş!
Hani şu gençliğinde mahkeme kararıyla
Bodrum’a sürgün edilen ve sürgününün
ilk sabahında, kalacağı evin denize bakan
kapısını açmasıyla birlikte: “Heyy! Açılan
kapı birdenbire gözlerime ve gönlüme
açık denizleri, kıyı ve adaları verdi. Batı
göğünde günün ufka veda edişi turuncu
ve kıpkırmızı çizgiler çekmişti. Onların
üstünde Bodrum Kalesi kapkara bir siluet
kesinliğinde yükseliyordu. Kıyıda beyaz
evler pembeleşmiş, denizin mavisi de koyu
menekşe olmuştu. Dalgalar eve doğru
gelirken tepeleriyle güneşin son ışığını
kapıyorlar, uçlarından kırmızı kırmızı kıvılcımlar
savurarak kapının iki adım ötesini pembe
köpükleriyle yalıyorlardı. Köpükle kapının
arasında kum ve gümüş teller gibi parıldayan
kuru yosunlar vardı…” (Halikarnas Balıkçısı,
Mavi Sürgün).
Sürgün evinden denize kanatlanan ilk
bakışları ile birlikte sürgüne gönderilmiş
olan Cevat Şakir de bir dönüşümü
yaşayacaktır. Oxford mezunu Cevat
Şakir, Ege Denizi’nin bu ilk renk cümbüşü
ile birlikte Cevat Şakir’liğini, Venüs’ün
bembeyaz köpüklerden doğması gibi,
bundan böyle Halikarnas Balıkçısı’nın
kimliğinde eritecektir. Denizin uçsuz
bucaksız maviliği, akşam saatlerinin mavikara
yakamoz şölenleri ve nihayet erken
sabah saatlerinin bir günü bin gün edebilen
bereketi, Cevat Şakir’in hamurundan Ege’nin
ve antikçağın büyük tarihçisi Halikarnas
Balıkçısı’nı yoğuracaktır. Balıkçı, Bodrum’un
ilk adı “Halikarnas”ı boşuna adının bir
parçası kılmamıştır. Sonradan hayatı
boyunca savunacağı ve bilge öğrencileri
Sabahattin Eyuboğlu ile Azra Erhat’ın da
mayalarına katacağı bir tarih tezi, artık hızla
şekillenecektir. Halikarnas, bir zamanların
Cevat Şakir’i için tarihin sürekliliğinin, bir
başka deyişle bu toprakların tarihinin sadece
Cumhuriyet’le, Osmanlı’yla, Selçuklu’yla
veya Bizans’la sınırlanamayacağının, fakat
ancak antikçağ ve daha da öncesinden
başlayıp bugüne uzanan bir bütün olarak
ele alındığında gerçekçi bir tarih yazımı
olabileceğinin güçlü simgesidir.
Böyle geniş yelpazeye yayılmış bir tarih
görüşü, elbette ‘İliada’ ve ‘Odysseia’yı da
Bizans’ı da, onlardan çok öncesini ve bütün
sonrasını da bizim tarihimiz kılar. Ve ancak
yine böyle bir tarih anlayışı, o geçmişin
ardından “dindar gençlik” hedefine kilitlenmiş
bir iktidarda demir atmış oluşumuzun
hesabını bütün acımasızlığı ile önümüze
somutlaştırabilir.
Vergilius’un Ölümü”nün hemen başında,
imparatorluk filosundan kölelerin taşıdığı bir
tahtırevan ile Brundisium kıyılarına indirilen
hasta şair Vergilius’un saraya uzanan yolu,
romanın yazarı Hermann Broch’un “Sefalet
Sokağı” diye adlandırdığı uzun bir sokaktan
geçer. Bu, dış dünyaya karşı artık görkeminin
doruğuna varmış Roma İmparatorluğu’nun
içe dönük yüzünü umarsız bir biçimde
kirleten bütün kötülüklerini sergileyen bir
sokaktır ve Halikarnas’tan Cevat Şakir’in
Bodrum’una, oradan da Balıkçı’nın ardından
bugünün kalıntılarına uzanan bir metafor
olarak da kullanılabilir!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları