Dayak Arsızı Olmak

08 Şubat 2014 Cumartesi

Çocukluk yıllarımızda sokaklarında oynadığımız mahallemizde itilip kakılmak, sopalanmak için sürekli kaşınan yaşıtlarımız vardı. Ne yapar ederler, bizi çileden çıkarmayı başarırlardı. Pataklanınca önce rahatlar gibi olurlar fakat bir süre sonra daha da artmış bir ölçüde kaşınmaya başlarlardı. Beterin beteri bir kısırdöngüydü bu. Sopalandıkça daha fazlasını isteyen bu dayak arsızlarıyla baş etmek son derece güçtü. Sonunda pes eden biz olurduk.
Geçen perşembe günkü gazetemizde yayımlanan Konda anketinin verilerine bakınca o dayak arsızlarını anımsadım. AKP seçmenlerinin yüzde 28’i ülkemizde “yolsuzluk”, yarıya yakını da “rüşvet” çarkı döndüğü inancında olmasına karşın bu durumun oy tercihlerini değiştirmeyeceğini söylemiş. 17 Aralık 2013’te ayyuka çıkan büyük yolsuzluk ve rüşvet olayları AKP’nin oyunu iki ay içinde yalnızca eksi 4 puan etkilemiş.

***

Bakan çocuklarının evlerinde görüntülenen deste deste paralar, para kasaları, para sayma aygıtları, bir banka genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularında istiflenmiş milyon dolarlar, elbise torbalarında dağıtılan servetler… Açılır açılmaz engellenen yeni yolsuzluk/rüşvet soruşturmaları, siyaset katında boşluğa bırakılan savcılık fezlekeleri… Değiştirilerek yandaşlara peşkeş çekilen SİT alanları… Ve daha nice usulsüzlük, yolsuzluk, rüşvet olayları…
AKP seçmenlerinin büyük çoğunluğu tüm bunları umursamıyor. “Soyulan, ezilen, parası hortumlanan, doğası yıkıma uğratılan benim” diyor, “ben razıyım, kime ne,” yollu bir davranış sergiliyor. Söz konusu anket eğer üç aşağı beş yukarı gerçeği yansıtıyorsa toplam seçmenin yaklaşık yüzde 48’i boğazına kadar usulsüzlük, yolsuzluk, rüşvet batağına batmış AKP iktidarını destekliyor.
Bu davranış dayak arsızlığının ötesinde Stockholm Sendromu denen bir psikolojik sarsıntıya işaret etmiyor mu?

***

Stockholm Sendromu, “rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla özdeşim kurmaları” olarak açıklanıyor. NP Hastanesi’nden Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş’e göre, “Bu sendromun anlamı genişletilerek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlanabilir.”
Buna göre AKP seçmenlerinin büyük çoğunluğunun ilk kez 1973 yılında İsveçli psikiyatr Nils Bejerot tarafından tanımlanan Stockholm Sendromu’ndan malul olduğunu söyleyebiliriz.
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Haziran 2011’de yapılan bir Merkez Yürütme Kurulu toplantısında benzer saptamada bulunmuş, mutsuz olmasına rağmen AKP’ye oy verenleri mutsuz olmalarına rağmen “Bizi kurtarmayın” diye polise direnen Stockholm rehinelerine benzetmiş, bu da AKP’lilerin tepkilerine neden olmuştu. AKP’lilere göre bu benzetme “milli iradeye” saygısızlıktı.
Oysa burada tartışılan “seçim” ya da “milli irade” değil, seçmeni seçiminde yönlendiren olgulardır. Eğer bir ülkede seçmen çoğunluğu “her şeye rağmen” seçme davranışını değiştirmiyorsa, değiştirmemekte direniyorsa bunun üzerinde düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Konuyu gelecek yazımızda sürdüreceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları