ODTÜ, protesto ve ifade özgürlüğü

29 Aralık 2012 Cumartesi

Üniversiteler siyasi iktidarların mikrofonu değildir, olmamalıdır.

İktidarın mikrofonu olmayan öğrencileri, hocaları ve akademik yapıları “yazıklar olsun!” diye aşağılamak, sağduyudan, soğukkanlılıktan ve hoşgörüden uzak, hiddetli tavırlar sergilemek ise toplumdaki kutuplaşma, çatışma ve provokasyon ortamını harlamaktan başka bir işe yaramaz.

Protesto, şiddete dönüşmediği sürece demokrasi gereği tahammül edilmesi gereken, hele ki terörle aynı kefeye hiçbir biçimde koyulmaması gereken, insan olmaktan gelen bir haktır.

Bu hakkını kullanmak isteyen öğrencilere karşı ardı ardına atılan yüzlerce gaz bombası, elektrikli cop, gösterilen orantısız güç… Kol kasları değil beyinleri işleyen ve pırıl pırıl ışıldayarak geleceğe yön verecek olan bu gençlerin varlıklarını cop gücüyle sindirmeye çalışmak, toplumun kendi geleceğine mayın döşemekten farksızdır.

ODTÜ’lü hocaların öğrencilerine sahip çıkmasının ardından başlatılan üniversiteyi karalama kampanyaları, son yıllarda ülkeyi saran kutuplaşmanın uzayan kollarının sonunda akademi dünyasına kadar ulaştığının kanıtı kabul edilebilir.

Olaylarla ilgili video kaydını bile izlemeden önlerine gelen hazır kınama metinlerine imzalarını basan üniversite yönetimlerine rağmen sağduyusunu koruyan üniversite hocaları ve öğrenciler bu haksızlığa karşı seslerini yükseltebildiği oranda demokrasi için umut var demektir.

Özgür akademik çalışmaların gerçekleşmesi için özerklik olmazsa olmaz koşul kabul edilmesi gerekirken en ufak bir muhalif harekette şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılan üniversite gençliğinin, bilim insanlarının bugün yanında durmazsak, farklı olaylar karşısında çok benzer yaklaşımların, aynı baskı ve sindirme faaliyetlerinin sırayla nesnesi olmamız ne yazık ki uzak bir ihtimal değildir.

Sanatçılar Girişiminin Utancı

Ataol Behramoğlu gibi değerli bir ismin başkanlığını yaptığı, yine Tarık Akan, Müjdat Gezen, Edip Akbayram gibi toplumun parmakla gösterilen sanatçılarının katıldığı “Sanatçılar Girişimi” etkinliği tabiri caizse “harcandı”.

Katılımcılar arasında yer alan Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplantıyı erken terk etmesi eleştirilebilir bir davranış olabilir.

Gönül isterdi ki Kılıçdaroğlu destek verdiği böylesine bir gecenin hakkını vererek sonuna kadar orada bulunabilsin, ancak onun toplantıyı erken terk etmesi, hiçbir biçimde Levent Kırca’nın yaptığı tarzda, son derece cinsiyetçi ve hakarete varan bir eleştiriyi haklı gösteremez.

Onca emekle beş bin kişinin bir araya getirilme amacını, dilinden dökülen seviyesiz birkaç cümleyle heba ettiği, son derece bayağı ve argo bir dille kadınlara hakaret ettiği ve oradaki onca saygın insanı utandırdığı için yazık...

2013

Her şeye rağmen, insanların, düşünme ve ifade etme özgürlüklerinin sansürlenmeyeceği, protesto özgürlüklerini kullanarak pankart açan genç insanların terör eylemi yapma, örgüt üyeliği gibi suçlardan yargılanmayacağı, buna karşı hiçbir türden şiddet eyleminin elbette meşru müdafaa yolu olarak kabul edilmeyeceği, taşların, sopaların, biber gazlarının, copların, tazyikli suların yerini özgür konuşma, ifade ve tartışma ortamlarının alacağı, toplumun her düzeyinde kutuplaşmanın asgari, hoşgörü ve tahammülün azami düzeyde varlık göstereceği, küresel çıkar çatışmalarının masum insanların ve halkların canına kast etmeyeceği yeni bir yılı çok içten diliyoruz.

Dilemekten vazgeçmiyoruz.

Herkese mutlu seneler.

Asım Kocabıyık

Afyon’un Tazlar köyünde, Cumhuriyet’le birlikte başlayan öyküsü boyunca “üzerinde yaşadığı toprakların kendisine verdiklerini ona geri vermek için” çok çalıştı, ülke ekonomisini uzun yıllar boyunca sırtlayan, bunun yanında sanata, kültüre yaptığı katkılarla da kendisiyle aynı kulvarda yürüyen birçok kişiden ayrılan çok değerli bir isimdi.

Başta Asım Kocabıyık’ın ailesine, elbette Borusan Ailesi’ne ve iş dünyasına başsağlığı ve sabır diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları