'2B' ve Çankaya

05 Şubat 2009 Perşembe

Tapu Kanunu’na 2Bnin eklenmesi, sadece orman işgalcilerini sevindirmedi. Aynı bölgelerdeki belediyelere iktidar partisinden aday olanlar da seçim öncesinde sağlanan bu desteğin keyfini yaşıyorlar.

AKP adayları, hükümet ve milletvekilleriyle birlikte yasayı onaylayan Cumhurbaşkanı Gül’e de ne kadar teşekkür etseler azdır. Çünkü yasadışı işgalci yerleşmelerde tapu sözü vererek oy toplama olanağını seçime 2 ay kala elde etmiş oldular...

Oysa seçmenlerin fikirlerine göre parti yeğlemeleri oylarını da yasadışı beklentileri için değil, ülke ve ulus çıkarlarına yönelik görüşlerine göre kullanmaları, demokrasinin temeli değil midir?

Ne var ki şimdi sayısız insan fikir yerine tapuyu seçecek. 2B Yasası bu zamanlamasıyla, ormanlarımızla birlikte demokrasi kültürümüze de onarılmaz zararlar verecek...

O kadar ki örneğin İstanbul’un orman dışındaki ilçelerinde yaşayanlar da 2Blerdeki tapu vaadine verilen oylarla doğal kaynaklarından olacaklar. Çünkü aynı ormanlar tüm metropoliten alanın en yaşamsal zenginliği...

Acaba Abdullah Gül, yaşam kaynaklarını kuşaktan kuşağa yitirecek milyonların da cumhurbaşkanı olduğunu içtenlikle söyleyebilecek mi?

Ya ‘Devletin devamlılığı’?

Bu sorunun, yasayla ilgili tartışmalarda artık önemsenmediğini görmek ise belki de en vahim durum. Gülün onayı o denli olağan görülüyor ki bir TV haberinde beklendiği gibi... bile denilebildi...

Oysa kamuoyunun, belki de yasadan daha fazla duyarlı olması gereken bir durum var ki, o da devletin devamlılığı ilkesinin Çankayada göz ardı edilebilmesi. Çok yakın geçmişte anayasaya açıkça aykırılığı yüksek yargı kararlarına bağlanmış bir düzenleme karşısında, aynı kararlar sanki geçerli değilmiş gibi davranmak, sıradan bir takdir hakkı sayılabilir mi?

Devletin devamlılığı ilkesi, hukuk kitaplarında özetle şöyle tanımlanıyor: Devletin anayasal sorumluluklarına ait temel kurallar, yasama ve yürütme değişse de geçerliliklerini korurlar...

2B için de geçen yıllardaki Cumhurbaşkanlığı makamının karşı görüşleri ile Anayasa Mahkemesi sorgulamasının sonuçları, devletin anayasal sorumluluklarının ürünüdür.

Acaba Gül’ün göreve gelmesinden sonra aynı makamın sorumluluklarında değişiklik mi olmuştur? Anayasa mı değişmiştir? Yüksek yargı kararları iptal mi edilmiştir? Ya da cumhurbaşkanın anayasa yerine kendi fikirlerini esas alabileceğini öngören bir rejim değişikliği mi gerçekleşmiştir?

Cumhurbaşkanı, örneğin rektör tercihlerinde olduğu gibi, kimi kararlarda takdir hakkını kullanabilir. Ancak bu atamalar geçicidir, devlet ise kalıcıdır.

2B de geçici değil, kalıcı sonuçları olacak bir uygulama. Doğrudan ülkenin ve ulusun genel çıkarlarıyla ilgili, hatta geleceğe dönük etkileri olan bir düzenleme... Bu nedenle devletin devamlılığı ilkesinin tüm gereklerini taşıyan böylesi yaşamsal bir konuda, Cumhurbaşkanı‘nın kişisel düşüncelerini değil, Cumhurbaşkanlığı kurumunun anayasal ve kamusal yükümlülüklerini esas alması gerekirdi.

Eğer Gül ve danışmanları, Sezer’in içtihat oluşturan veto nedenlerini ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçelerini inceleselerdi, eminim ki yasayı onayla(ya)mazlardı. Okuyup da uygun görmedilerse, gerekçelerini de yazarak kamuoyunu aydınlatmaları gerekiyor.

Örneğin yine yasadaki, ülkenin imarına ve toprak değerlerine umarsızlığı gösteren, İmar Kanunuyla birlikte Toprak Koruma Yasasının geçersiz kılınmasındaki amaç ve beklentileri açıklayabilirler mi?

Bugün kimi hukuk fakültelerinde, 2Byle ilgili önceki Cumhurbaşkanlığı raporları ve Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı ders olarak okutuluyor. Öğrenemeyen öğrenciler sınıfta kalıyor...

Böyle bir süreçte, Çankaya’nın yasaya bakışı ile hukuk bilimi arasında uyum yerine çelişkinin olması, aynı öğrencilerin Cumhurbaşkanlığına bakışını da olumsuz etkilemez mi?

Bütün bunlar başta Gül’ü ve herkesi düşündürmelidir. 2B yargıdan dönse de dönmese de Çankaya’daki bu gibi özensizliklerin devletin saygınlığını da zedeleyeceğini bilmem ki nasıl anlatabiliriz!..

 

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları