Meriç Velidedeoğlu

Bir ‘saltanat’ın yıkılışı ve bir devrim yasası

01 Kasım 2015 Pazar

Bugün “1 Kasım 2015”; bilindiği gibi “Kasım” ayı, gerek “Osmanlı” tarihi, gerek “Cumhuriyet” tarihimiz için çok önemlidir.
“93” yıl önceki “1 Kasım”, “Osmanlı”nın dolaysiyle bir “Saltanat”ın yıkılışı ve bir “Sultan”ın acı sonunun tarihidir.
Ayrıca, o “1 Kasım”, günümüzün “Saltanat” ve “Sultan” kısaca söylersek “yapay sultan” düşkünleri için de alınacak derslerle doludur; öyleyse “Kasım” ayına “93” yıl önceki “1 Kasım 1922” tarihinden başlayarak bakalım.
O gün “Büyük Millet Meclisi”nde (BMM’de) oldukça “tartışmalı” geçen bir oturumun sonunda“Sultanlık” (Padişahlık) ve “Halifelik” birbirinden ayrılıp “Osmanlı Saltanatı”na son verilmiştir.
Meclis’in bu “1 Kasım” oturumunda, “Atatürk” tam bir “devrimci” kişilik ve tutumla yaptığı konuşmasına şöyle başlar: “Egemenlik hiç kimsece, hiç kimseye, bilim gereğidir diye görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Ulusu’nun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi Türk ulusu, bu saldırganlara artık yeter diyerek, egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor!”
Atatürk’ün böyle bir konuşma yaptığı, ardından da “Saltanat”ın kaldırıldığı, “Sultan”ın sultanlığına son verildiği “1 Kasım” gününden “93” yıl sonraki bu “1 Kasım” gününde de, Türkiye’de genel seçimler yapılıyor...
Yine “1 Kasım 1922”ye dönersek, “17” gün sonra da “Sultan Vahdettin”, “Saray”ının rıhtımına yanaşan bir “İngiliz” savaş gemisine binerek “kaçacak”tır (17 Kasım 1922); bugün olsa, bir “Suudi Arabistan”ın gönderdiği gemiye -belki de bir “yat”a- binerek kaçardı; ne dersiniz?

Sultan’ın sarayı
Sanırım burada şunu da belirtmeliyiz; “Sultan”ın oturduğu bu “Saray”ın, “Dolmabahçe Sarayı”nın öyle yüzlerce, yüzlerce odası yoktu, ne ki bu “Saray”da milletin parasıyla, millet adına alınan “dış borçlar” ile yapılmıştı...
Demek ki, yüzlerce yüzlerce odası olan “Saray”larda oturulsa da, üstelik “yapay”, “özenti” değil, “gerçek” bir “Sultan” olsanız da, egemenliği, özgürlüğü, korkusuzca yaşaması elinden alınan bir “halk”, önünde sonunda üzerine düşeni yapıyor...
Öte yanda, “1 Kasım” günlü “Devrim Yasaları”ndan biri olan “Yeni Türk Harflerinin Kabulü” kısacası “Harf Devrimi” yasasının da “87” yıl önce “TBMM”nin onayladığı gündür. (1 Kasım 1928)
Ne ki, daha önce “1924 Anayasası”nda yapılan bir değişiklikle, “Anayasa”nın ikinci maddesine, “Türkiye Devleti’nin resmi dili Türkçedir” eklemesi yapılmıştı. (10 Nisan 1928)
Aynı yılın “Mayıs” ayında da, “Uluslararası Sayıların Kabulü” gerçekleşir (20 Mayıs 1928). Bu “Devrim Yasası”, Meclis’te görüşülürken kimi milletvekilleri, “yeni harflerin kabulünün neden geciktiğini” hükümete sormaları, dahası, “Yoksa hükümet bir sakınca mı görüyor?” sorusuyla hükümeti -bir bakımasuçlamaları, “1923 Devrimi”nin oluşma sürecinin nasıl yürüdüğünün bir göstergesidir.

Hayranlıkla izlediler
Oysa hükümet, yeni “Türk Harfleri” için gereken bilimsel çalışmaları, titizlikle yürütüyor; Cumhurbaşkanı “Atatürk” de halk arasına girerek yeni harflerin ön tanıtımı için gezilerini sürdürüyordu; ayrıca “dış dünya” Atatürk’ün bu çalışmalarını adım adım büyük bir hayranlıkla, bir bakıma da şaşkınlıkla izliyordu; tıpkı günümüzde de bu konuda yapılanları şaşkınlıkla izlediği gibi...
Tüm bu çalışmaların sonunda “Yeni Türk Harfleri”nin kabulüne ait yasa tasarısı “1 Kasım 1928” günü Meclis’e gelir: “30 dakikalık” bir görüşme sonunda oybirliğiyle kabul edilir.
“Yeni Türk Harfleri”nin bir an önce tüm ülkede geçerlilik kazanması için yasanın “4.” maddesi “1928 yılının Aralık ayından, başlayarak, bütün ilanların, tabelaların, reklam ve sinema yazılarının, bildirilerin, dergilerin, gazetelerin yeni ‘Türk harfleri’ ile basılması, yazılması zorunluluğunu” getiriyordu.

Gazeteler öncü oldu
Demek ki, yasanın kabul edilip yürürlüğe girmesinden, yani “1 Kasım 1928”den bir ay sonra, halkla kurulan “basılı- yazılı” her türlü iletişim yeni harflerle yapılacaktı; bu yükümlülüğün “bir ay” içinde yerine getirilmesi inanılmaz gibi görünürse de, hemen ertesi günü “2 Kasım 1928”de çıkan gazeteler sayfalarının bir bölümünü yeni “Türk harfleriyle” basacaklardır...
Görüldüğü gibi “1928” yılına gelindiğinde, “Cumhuriyet” henüz “beş” yıllıktır; ne ki, çağdaşlığa varmayı gerçekleştirecek düzenlemeler, “Devrim Yasaları” süreci -ışıklar içinde yatmasını dilediğimiz- “Prof. Dr. Bülent Tanör”ün, çok yerinde olarak adlandırdığı gibi, “19 Mayıs 1919”da başlayan “Ulusal Savaşı”mın (Milli Mücadele’nin) ürünü “Kurtuluş” döneminin ve bunun sonucu olan “Kuruluş” sürecinin iç içe geçmesiyle oluştuğu gözden kaçmamalıdır.
Prof. Dr. Tanör: “Kurtuluş için savaşılırken ‘Kuruluş’ olgusu da hayata doğmuştu!” der.
“Devrim Yasaları” için de geçerlidir bu değerlendirme; bir “yasa”nın yürürlüğe girmesi ardından gelecek olanın “başlaması” demektir.
“Harf Devrimi”nden sonra, “1929”da liselerden “Arapça ve Farsça” dersleri kaldırıldı.
Evet günümüzle karşılaştırma “bugün” sizlere kalıyor değerli dostlar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları