Ümmetten Millete

24 Şubat 2013 Pazar

Aşağıdaki konuşma Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanının başkahramanı Ahmet Celal ile “inzivaya çekildiği” bir orta Anadolu köyünün yerlisi Bekir Çavuş arasında geçer:
Biliyorum beyim sen de onlardansın emme.
- Onlar kim?
- Aha,
Kemal Paşa’dan yana olanlar…
- İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz?
- Biz Türk değiliz ki, beyim.
- Ya nesiniz?
- Biz İslamız, elhamdülillah… O senin dediklerin Haymana’da yaşarlar.

Ahmet Celal, savaşta bir kolunu yitirmiş gazidir. Yerleştiği köyde birlikte yaşadığı insanları gözlemler, gözlemledikçe de umutsuzluğa kapılır. Bekir Çavuş’un sözleri “
köylüden yana” umutsuzluğunu pekiştirir:
Eğer bize zafer nasip olursa bile kurtaracağımız şey, yalnız bu ıssız topraklar, bu yalçın tepelerdir. Millet nerede? O henüz ortada yoktur ve onu, bu Bekir Çavuş’lar, bu Salih Ağa’lar, bu Zeynep kadınlar, bu İsmail’ler, Süleyman’larla yeni baştan yapmak gerekecektir.”
Edebiyat araştırmacısı
Berna Moran’ın Ahmet Celal’e ilişkin önemli bir saptaması vardır: “Gerçi savaşta dövüşenler, ölenler yine bu köylülerdendir, ama onlar aydın subayların yönettiği bilinçsiz bir sürüdür Ahmet Celal’e göre. Yedi devlete savaş açmış milliyetçi aydınlar var(-dır), ama gerçek millet yok(-tur).” (“Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1”, İletişim Yay., 2007, s. 206)
Yazar romanını o dönemin tarihsel koşullarında Türk milliyetçiliği bilincine sahip bir avuç asker-sivil küçük burjuva aydını ile aidiyetini “
İslam ümmeti” olarak tanımlayan geniş köylü kitleleri arasındaki çatışma üzerine kurmuştur. Yer yer abartıya kaçsa da romanda önemli ölçüde gerçeklik payı vardır.
Daha önceki yazılarımızda da üzerinde durduğumuz gibi Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sona erdiren kadroların Cumhuriyet’in kuruluş döneminde özünde, “
İslam ümmetini Türk milletine dönüştürmek” olan uluslaşma çabalarının motoru milliyetçilik olmuştur. Türkiye gerçekliliğinde “Türkleştirme” olarak anlaşılabilecek bu süreç, Laz, Gürcü, Çerkez, Boşnak, Arnavut gibi farklı etnik kökenlerden etnik grupların “gönüllü” katılımlarıyla sürerken, “İslam ümmeti” olarak kalmakta direnen, Türk ve Kürt nüfusu içinde yer alan geniş kesimlerin direnişleriyle karşılaşmıştır. Örneğin, kimi silah arkadaşlarının Mustafa Kemal’den uzaklaşarak bir muhalefet odağı oluşturmalarının başlıca nedeni 3 Mart 1924 günü TBMM tarafından hilafetin kaldırılmasıdır. 1925 Şeyh Sait ve 1937 Dersim isyanları var olan dinsel - feodal yapının korunmasından yana olan güçlerin başlattıkları ayaklanmalardır.
Muhalefet odaklarının faaliyetleri yasaklanmış, ayaklanmalar şiddetle bastırılmıştır.
Uluslaşma süreçlerine Batı toplumlarında da çoğu kez yaptırımlar, yasaklamalar, devlet şiddeti eşlik etmiştir. Bunda “
tarihsel gerçek” açısından olağandışı bir yan yoktur.
Türk uluslaşmasının, ulus-devlet yapılanmasının yadırganan, eleştirilen yönü bu sürecin günümüze kadar uzamış olmasıdır. Bir başka deyişle “
Türk milliyetçiliğinin” 20. yüzyılın başlarındaki anlayış ve yaklaşımlarını günümüzde de sürdürmesidir.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları