Leyla Tavşanoğlu

Gölge oyunu oynuyorlar

03 Mart 2013 Pazar

CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk hükümetin barış sürecine verdi veriştirdi:

\n

Her şey bir duman perdesi arkasında cereyan ediyor. Şeffaf olmayan bir sürecin içerisinde ulusal bir politika saptayamazsınız. Şeffaflık yoksa o ulusal değil AKP’nin politikası olur.
Dikkat ederseniz dış politikayı da aynı şekilde yapıyorlar. Dış politikada hiçbir şeyi paylaşmıyorlar. İşi tek başınıza götürdüğünüz zaman olmuyor. Bir tarafa tosluyorsunuz.

\n

LEYLA TAVŞANOĞLU

\n

Emekli büyükelçi, CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, Abdullah Öcalan’la başlatılan Kürt sorununun çözümü müzakerelerini usulden sert biçimde eleştiriyor. Hükümetin ana muhalefetle hiçbir bilgiyi paylaşmadığını söylüyor. Bu müzakerelerin Türkiye’nin siyaseti olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bunun hükümetin siyaseti olduğunu vurguluyor. “O zaman da bunun sorumluluğu onların sırtına yüklenir” diyor. Ankara’nın izlediği yeni dış siyaseti ise yerden yere vuruyor.
* 2003-2005 arası Irak Özel Temsilciliği görevinde bulundunuz. Kuzey Irak oluşumunu, PKK’nin Kandil uzantısını çok iyi biliyorsunuz. Bugün işletilmek istenen barış süreci sizce ne kadar akılcıdır?
OSMAN KORUTÜRK - Bir kere hükümetin bu açılımı yaparken ne kadar samimi olduğuna bakmak lazım. Amacı Kürt sorununu çözmek mi, yoksa Türkiye’de geçici bir rahatlık yaratıp seçimlere terör olaylarının baskısı olmadan mı girmek istiyor?
Kürt sorununu çözmeye niyeti varsa CHP olarak biz de çok istekliyiz. Bizim hazırladığımız çok kapsamlı bir plan var. Biz bu planı bunlara zamanında teklif ettik. Ama hiç ona bakmadılar. Bu Türkiye’de gerçekten çok yönlü olarak çözülmesi gereken bir sorun.
Başbakan diyor ki:
“Terör unsurları Türkiye’yi terk etsin. O zaman bu sorun büyük ölçüde çözülür.”
O unsurların Türkiye’yi terk etmesiyle çözülecek bir sorun değil bu. Terör ayrı bir sorun. Kürt sorunu dediğimiz zamansa o çok daha kapsamlı. Gayet tabii teröre karşı mücadele etmek lazım. Ama Kürt sorununu da kalıcı bir çözüme kavuşturmak gerekiyor.
* Peki, terör unsurları Türkiye’yi terk ettiği zaman Başbakan haklı çıkabilir mi?
Terör unsurları Türkiye’yi ilk defa terk etmiyor ki. Bunlar terk ediyor, sonra tekrar geri dönüyor. Hükümet hep Kandil’in ortadan kaldırılması gerektiğini, Irak yönetimine, ABD’ye bu konuda büyük bir sorumluluk düştüğünü söylüyordu. Iraklılarla ikili, üçlü, Türkiye, Irak, ABD arasında toplantılar yapıldı.
Siz şimdi, “Terör unsurları Türkiye’yi terk etsin” demekle Kandil’i yasal hale mi getiriyorsunuz? Burada şeffaflıktan uzak bir süreç var. Bu süreçte kim kimle, neyi görüşüyor belli değil. Bir de Başbakan, “Ben görüşmüyorum. Devlet görüşüyor” diyor.
* Devlet demekle kimi kast ediyor acaba?
Devlet aslında kendileri. Ortadaki masalar, iskemleler, kitaplar, kalemler değil. Devleti hükümet yönetir. Devlet görüşüyorsa tabii ki bu hükümetin onayıyla olur. Başbakan bunun sorumluluğunu derhal almalıdır.
Eğer sorumluluk almaktan çekiniyorsa baştan sıkıntı var demektir. Demek ki çekinilecek bir iş yapıyor. Böyle bir şey olabilir mi?
* Sizce Başbakan neden çekiniyor?
Doğrudan doğruya seçim kaygısıyla çekiniyor. İkili oynamaya çalışıyor. Bir yandan kaba milliyetçilik yapıyor. Bir yandan da milliyetçiliğe karşıymış gibi söylemlerde bulunuyor. Bu iki söylem ağır bir şekilde birbiriyle çelişiyor.
O nedenle sürekli çelişkiler içinde bu süreç sağlıklı bir yere gider mi? Doğrusu benim bu konuda çok ciddi şüphelerim var. Bir soru önergesi verdim. O önergede şunu sordum:
S
iz görevli arkadaşlarınızın bu süreci götürdüğünü söylediniz. Eğer görevli arkadaşlarınız MİT müsteşarı ve MİT personeliyse MİT’in görevi kanunda çok açık biçimde tanımlanmıştır. Kanunda MİT’in devletin çeşitli unsurlarına sadece istihbarat temin etmekle görevli olduğu yazılıdır. Bir de “Milli Güvenlik Kurulu tarafından kendisine verilmiş diğer görevleri yapar. Bunların dışında MİT’ten görev istenmez” diyor.
Soru önergemde ayrıca,
“Sayın Fidan bu görüşmeleri resmi sıfatıyla mı, yoksa hükümetin özel temsilcisi olarak mı yapıyor?Bu konuda Milli Güvenlik Kurulu’nca MİT’e verilmiş bir görev var mı? Varsa buna ilişkin kararın tarihi nedir? Sayısı kaçtır” diye sordum. Önergeyi verişimin üzerinden bir ay geçti. Hâlâ cevap yok.

\n


\n

MİT’in görevi istihbarat toplamak

\n

Siz görevli arkadaşlarınızın bu süreci götürdüğünü söylediniz.
Onlar MİT müsteşarı ve personeliyse MİT’in kanunen görevi bu değil.
Bu konuda bir ay önce verdiğim soru önergesine hâlâ cevap yok

\n

* Sizce sonuç ne olur?
Her şey bir duman perdesi arkasında cereyan ediyor. Amacımız bu işe engel olmak, durdurmak filan değil. Biz iyi bir sonuca açılmasını istiyoruz. Bunun için de bu işlerin düzgün yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Düzgün yapılması için de yapılanın TBMM’yle paylaşılması ve şeffaf olması lazımdır. Şeffaf olmayan bir sürecin içerisinde ulusal bir politika saptayamazsınız. Şeffaflık yoksa o ulusal değil sizin politikanız olur.
* Peki, sadece hükümetin politikası olduğu zaman sonuç ne olur?
Bunun bütün sorumluluğu onların sırtına yüklenecektir. Bunun farkında olmaları lazım. Dikkat ederseniz dış politikayı da aynı şekilde yapıyorlar. Dış politikada hiçbir şeyi paylaşmıyorlar. Kendi kafalarına göre gidiyorlar. Ondan sonra da Türkiye’nin politikası diyorlar.
Ama o Türkiye’nin politikası değil, AKP’nin politikası.
* Hiçbir dış politika konusunu muhalefetle paylaşmıyorlar mı?
Hayır. Doğal olan şudur: Siz paylaşırsınız; ben kabul etmeyebilirim. Etmezsem oylamaya koyarlar.
Bu, ulusal politika olması gereken bir iş. Bunu tek başınıza götürdüğünüz zaman olmuyor. Bir tarafa tosluyorsunuz.
Tosladığınız zaman da bundan zarar gören sadece siz değil millet oluyor. Bu da doğru bir tutum değil.
* İmralı planının basına sızmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
O sızan belgelerde iki ortaktan birisi bir şeyler söylüyor. Şimdi öbürünün de bir şeyler söylemesi lazım ki işin ne olduğunu biz anlayalım. Ama ondan bir ses çıkmıyor. Onu bekliyoruz.
Bunun ne anlama geldiğini ancak Başbakan’ın sözleri ortaya çıkarır. O masada ne alıyorlar ne veriyorlar? Bundan amaç nedir? Türkiye’yi nereye götürecektir? Onu hükümet ülkeye açıklamak zorundadır.
* Siz İmralı’yla Kandil arasında ne fark görüyorsunuz?
İmralı ya da Kandil doğru konuşmalar değil. Abdullah Öcalan Büyükada’da otursaydı bu sefer
“Büyükada’yla görüşülüyor” mu diyecektik? O nedenle bunun adını iyi koymak lazım. Bu, Abdullah Öcalan’la götürülen bir süreç. İmralı diye bir şey yok.
Aslında Türkiye’de böyle şifreli konuşmalar çok profesyonel bir iş. Böylece kamuoyu oluşturuluyor. Abdullah Öcalan’la görüşüyorum diyecek cesareti yok. İmralı’yla konuşuyorum dediğiniz zaman olayın üzerini örtüyorsunuz. Açık açık söylemiyorsunuz.
Esad’a ‘Esed’ der gibi... Bunlar kamuoyu oluşturma taktikleri.

\n

Bütün taktikleri ABD’den alıyorlar

\n

* İyi de fazla alaturka taktikler değil mi?
Alaturka olur mu? A l’Amaricaine. Yani Amerikan... Muhtemelen Amerikalıların telkin ve tavsiyeleri üzerine Esad’a Esed, Abdullah Öcalan’a İmralı, Karayılan’a Kandil diyorlar. Nereye çekseniz oraya gider.
İmralı’yla Kandil arasında fark var mı sorunuza gelince... Onu bilmem için bunların siyasi unsurlarının olması gerekirdi. Örneğin bu süreci BDP’yle başlatsalardı belki çok daha uygun olurdu. Bu konuda bir şey bilme durumunda değilim. Hükümet de bizimle bir bilgi paylaşmıyor.
Acaba Abdullah Öcalan PKK’yi ne kadar temsil ediyor? Sözüne yüzde kaç güvenilir? Bunları bilmek için parametreleri bilmek lazım. Hükümetin birinci önceliğinin Türkiye’nin çıkarları olduğundan emin değilim. Türkiye’nin çıkarları ön planda olsa bugün iç ve dış politikada bu noktaya gelmiş olmazdık.
İç politikada ileri demokrasi sloganı kullanılıyor. İlle kelimenin başına bir sıfat koyacaklar. O sıfatı koyduğunuz zaman anlamı deforme etmiş oluyorsunuz.

\n

İlişkilerde beyzbol sopası gösterilmez

\n

* Ortaklık derken bu ilişkiler nasıl götürülmeli?
Masaya oturursunuz. O size kendi sıkıntılarını açar. Bu bölgede ya da öbür bölgelerde yapmak istediklerini size anlatır. Aklınıza uyarsa kabul edersiniz. İşinize gelmezse, ulusal çıkarlarınızla bağdaşmıyorsa da geri çevirirsiniz.
O da size aynı şeyleri söyler. Neyi yapıp neyi yapamayacağınızı birbirinize anlattığınız zaman bu sağlıklı bir ilişki olur. Sağlam gider. Ne kimse kimseye beyzbol sopası gösterme ne de ikide bir telefon etme ihtiyacı duyar. Büyükelçileriniz aracılığıyla ve yılda bir iki kere birbirinizi görerek ilişkilerinizi götürürsünüz.
Bir yol üzerinde gidiliyorsa o zaman hukuk devleti olan Türkiye’de o yolun kanunlar çerçevesinde yapılması gerekir. Yoksa CHP olarak biz kesinlikle bu sürece karşı değiliz. Zaten genel başkanımız da söyledi.
İkincisi de herkesin sorumluluğunu alması lazım. Ben hükümet olarak görüşmem, devlet görüşür gibi yollara sapılmamalıdır.

\n

İleri demokrasinin demokrasiyle ilgisi yok

\n

* Peki, şimdi böyle değil mi?
Değil. Şimdi stratejik ortaklık diyorlar. Bizim Suriye’yle de stratejik ortaklığımız vardı. Ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptık. Sınırları kaldırdık. Stratejik ortaklık ilan ettik. Sonra ne oldu?
Stratejik ortaklığın içeriğinin olması lazım. ABD’yle stratejik ortaklık diyorsunuz. Ama Başbakan aylardır Washington’dan randevu bekliyor.
Bugün biz ileri demokrasideysek bu demokrasi değil. ABD’yle ilişkiler de öyle. Biz CHP olarak ABD’yle ilişkilere kesinlikle karşı değiliz. Ama bunların sağlıklı ilişkiler olmasını istiyoruz. Sağlıklı olması için de eşitliğe, saygıya, karşılıklı meşru çıkarları gözetmeye dayalı olacak. Onun da adı stratejik ya da özel ortaklık değil, sadece ortaklıktır.

\n

PORTRE

\n

OSMAN KORUTÜRK

\n

İstanbul, 1944 doğumlu. Babası önceki Cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk. Ortaöğrenimini Saint Joseph Lisesi’nde, yükseköğrenimini İÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptı. Sırasıyla 1996-1997 arası Tahran Büyükelçisi, 1998-2000 arası Oslo Büyükelçisi, 2000-2003 arası Berlin Büyükelçisi, 2003-2005 arası Irak Özel Temsilcisi, 2005-2009 arası Paris Büyükelçisi oldu. 2009’da merkeze döndü. Emekli olduktan sonra CHP’ye girdi. Aralık 2010’da yapılan CHP olağanüstü kurultayında parti meclisi üyeliğine seçildi. 2011 genel seçimlerinde de CHP’nin İstanbul birinci bölge, ikinci sıra milletvekili olarak TBMM’ye girdi.

\n

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları