Özgür Mumcu

Öz yurdunda garipsin

14 Kasım 2015 Cumartesi

Öz yurtlarında garip”, “öz vatanlarında parya” olduklarına iman etmişlerdi. Bunun sebebini Necip Fazıl’ın satırlarında arayıp bulmuşlardı. Devlet ve millet son bir asrını “Allah’ın Kuran’ında ‘Belhüm Adal’ dediği hayvandan aşağı taklitçilere” kaptırmıştı.
Bu hayvandan aşağı yaratıklardan devleti ve milleti kim kurtaracaktı?
Necip Fazıl, Gençliğe Hitabe’sinde kurtarıcının müjdesini vermişti:
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik.”
Bu “Belhüm Adal”ın elinde yüzüstü sürünen Sakarya, ayağa kalkacak, kalkacaktı.
Bu kindar gençlik “manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine” koyacaktı.
Başkanlık da değil “Başyücelik” sistemini yerleştirmek isteyen o şairin talebeleri, işte o gençlikti. Onların da görevi kendi “kindar” gençliğini yetiştirmek, dava taşını gediğe oturtmak.
Restorasyon” istiyorlar çünkü hayvandan aşağı yaratıklar, devlet ve milletin son yüzyılını kapıp onları parya kılmıştı.
Şimdinin lisanıyla “ötekileştirme”, “kutuplaştırma” denenin altında o gençlik yıllarında cerbezeyle okunup ezber edilmiş “düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görmeye” yemin etmiş metinlerin belirlediği bir zihniyet var.
Saflarına geçmezseniz “Belhüm Adal”sınız. İnsan hakkından insan, kul hakkından ise kul faydalanır. Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmek icap eder etmesine ama “hayvandan aşağı” görüleni sevmek gerekmez. Ancak “kubur faresi” muamelesini hak eden “düşman”ın hakkından hukukundan da bahsedilmez.
Sokaklarda çocuklar gaz kapsülleriyle ölürken, yerlerde tekmelenen hamile kadınlar çocuklarını düşürürken, kalçası kırılıp bacakları kısalırken, ağızları iki elin gergin parmaklarıyla yırtılıp polis arabalarına atılırken, ağır hasta ihtiyarların sabahın köründe evleri basılırken, kelepçelen kadınlar merdivenlerden basamak basamak süründürülürken ses çıkmaması bu sebeple.
Hatta kazara bir ses çıkarsa onun da bu yapılıp edileni ya tebrik etmesi ya mazur göstermesi de bu sebeple.
Kelepçelenmeye, öldürülmeye, yerlerde sürülmeye ses çıkarmayan iktidarın başörtülü kadınlar gözaltına alınırken hakikaten gereksiz yere onlara kelepçe takılınca, “Bu, diktatörlüklerde bile olmadı. Sovyet rejiminde bile olmadı belki” demesi şaşırtıcı değil. Onun valisinin, “Hele de toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanların, şartları oluşmadan böyle bir işleme tabi tutulmaları her kademede üzüntüyle karşılanmıştır” diye açıklama yapması da.
Bir yanda Yaradılan’dan ötürü sevilecek yaradılanlar ve onların kul ve insan hakkı var. Öte yanda ise hayvandan bile aşağı “Belhüm Adal”, kubur faresi muamelesi yapılması gereken düşmanlar var.
Yani kardeşim, geçmiş olsun. “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları