Cumhuriyet Gazetesi Yayın İlkeleri üzerine

Cumhuriyet Gazetesi Yayın İlkeleri üzerine

16.11.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yayın İlkeleri daha önce genel gazetecilik kuralları çerçevesinde yayın yapan Cumhuriyet’in bu durumu yazılı hale getirmesi ve kurallara uyulmasının denetlenebilmesi amacıyla hazırlandı. İlkeleri hazırlayan kurulun üyesiydim. Üzerinde ısrarla durduğumuz ve geçmişte tam olarak uygulanmasını çok özel nedenlerle tam olarak gerçekleştiremediğimiz konu, siyasi parti üyesi yazarların durumu oldu. Yazarlar söz konusu olduğunda ölçü siyasi parti yöneticisi, milletvekili ya da herhangi bir organında sorumluluk sahibi olanlarla, yalnızca parti üyesi olan yazarları birbirinden ayırma zorunluluğu doğar. Doğrusu siyasi parti yöneticisi olanların kural olarak gazetelerde yazarlığa son vermeleridir. Yalnızca parti üyesi olanların ise gazetedeki köşelerini, yazılarını parti içi politik tutumlarını, eylemlerini savunmak için kullanmamaları ilkesidir.
Bu nedenle geçen günlerde Sayın Bedri Baykam’ın bir yazısının yayımlanmaması Yayın İlkeleri’ne aykırı değildir. Bu konularda gazete ilkesel tutum almazsa Yayın İlkeleri’nde ve Vakıf Senedi’nde yer alan “Cumhuriyet ne hükümet ne de parti gazetesidir” temel ilkesine ve İlkeler’in 1/3. maddesinin; “Siyasi parti üyesi yazarlar yazılarını üyesi bulundukları siyasi parti içindeki konumları ya da faaliyetleri için kullanamazlar” kuralına aykırı hareket etmiş olurlar. Benim görüşüm Yayın İlkeleri’nde bu konunun daha net bir şekilde ifade edilmesinin doğru olacağı yönündedir.

Terörle Savaş Özgür Basın İster
Devlet olduğu iddiasındaki terör örgütü IŞİD bu kez Paris’te katliam yaptı. Okudunuz, izlediniz, farklı çevrelerin yaklaşımlarını gördünüz. Türkiye’de de IŞİD sempatizanlarının, yandaşlarının, destekçilerinin olduğunu biliyoruz. Bu da gerek sosyal medyaya, kimi yandaş gazetelerin yazıcılarının kalemine yansıdı. IŞİD terörü, denilebilir ki asıl amacına, yani “terör” sözcüğüyle ifade edilen korkutma, yıldırma, kaos yaratma amacına ulaştı. Şimdi bunu geri çevirmek gerekiyor; bu konuda eğer teröre sempati duymuyor, onun amacına ulaşmasını bir felaket olarak görüyorsa medyaya da görev düşüyor. IŞİD terörünün nedenlerini araştırmak, Batı’nın bu terör odağının ortaya çıkmasındaki rolünü irdelemek kuşkusuz ertelenebilecek bir iş değildir. Bu yapılmazsa zaten terörün yıldırma amacına ulaşmasına da hizmet edilmiş olunur. Geçmişte ve hâlâ IŞİD terörüne şu ya da bu şekilde dar çıkarlar, yanlış stratejiler nedeniyle destek olanların da artık vazgeçmesi beklenir. Vazgeçerler mi? Ne yazık ki bu konuda iyimser olamıyoruz. Çünkü uluslararası çıkar savaşlarında terörün bir araç olarak kullanılmasının önüne geçilmesi kolay görülmüyor. Bunun olabilmesi için halkların kendi hükümetlerinin tutum ve eylemlerini denetleyebilmesi, etkin bir şekilde eleştirebilmesi gerekiyor. Şimdi Fransızlardan beklenen de bu. Konu bizi de yakından ilgilendiriyor. Paris katliamının öncesinde biz Ankara’da bir katliam yaşadık. İzlerin IŞİD’i gösterdiği ama akla yatkın bir açıklamanın da yapılmadığı, “kokteyl terör” gibi anlaşılması güç tanımların yeğlendiği görüldü. Medyanın da konu üzerinde yeterince durduğu söylenemez.
IŞİD terörünün Batı ülkelerinde demokratik hakların, temel insan haklarının güvenlik gerekçesiyle çiğnenmesine yol açması ise büyük bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor. Bu “yöntem”, düzeni korumayı temel içgüdü olarak benimseyen ülke yönetimlerine daha kolay yönetebilmek için bir fırsat olarak görünebilir, ama gerçek bunun tam tersidir. Terörle mücadelenin en önemli aracı saydamlıktır. Halkın ne olup bittiğini tam olarak öğrenebilmesidir. Güneydoğudaki son olaylarda da basının çalışmasının halkın haber almasının zorlaştırılması, önlenmesi, gerçeklerin nasıl saptırılabileceğini gösterdi. Oysa halk ne olup bittiğini öğrenmek istiyor. Karartma yöntemlerine başvuranlar er ya da geç gerçeklerin ortaya çıkacağını biliyor olmalılar. Yakın tarih gerçeklerin ortaya çıkma aralığının artık kısaldığını gösteriyor. Çare medyanın önündeki engelleri kaldırmaktır.
Ama öyle olmuyor. G20 zirvesinde de yine gazetelere akreditasyon uygulandı, aynı günlerde beğenin ya da beğenmeyin kimi TV kanallarının yayınlarına yasa ve hukuk dışı bir şekilde engel olundu. Peki, ne yapalım? Amasya’da toplanan Yerel Gazetecilik Semineri’nde konuşan meslek örgütleri temsilcileri, gazeteciler de bu soruyu sordular. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş tabloyu açıklıkla sergiledi: “2015 yılının 9 ayında Türkiye’nin dört bir yanından sansür haberleri geldi. Ocak - Ekim 2015 tarihleri arasında 220 habere ve 100’ün üzerine haber sitesine erişim engellendi. Akreditasyon, cenaze törenlerinden basın toplantılarına kadar hemen hemen her yerde uygulandı. En az 20 olayda 17 medya organı akreditasyon ayrımcılığına uğradı. En az 50 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. 20’den fazla gazeteci tehdit edildi, 2 gazeteci öldürüldü. Yüzlerce gazeteci haklarında açılmış davalarla yargılanıyor.” Durum bu; çare basın özgürlüğüdür, halkın haber alma hakkını her türlü zorluğa, zorbalığa karşı savunmaktır.

KISA... KISA
Ölesiye, öldüresiye
Pazar, 8 Kasım tarihli Cumhuriyet’in kapağında, hem de logonun tam altında bir haber var: “Karakolda öldüresiye dövülen kadının dramında yeni halka...
Öldüresiye dövülen” biri ölür çünkü “öldüresiye” demek “öldürünceye kadar” demektir. “Doyasıya”nın “doyuncaya kadar” demek olduğu gibi. Son zamanlarda bu yanlışı her yerde görüyorum. Cumhuriyet’te olmaması gerekir diye düşünüyorum. Sevgiler... Zeynep Tekince
Okur Temsilcisi’nin notu: “Ölesiye”, “öldüresiye” sözcükleri yoğunluğu ya da şiddeti vurgulama anlamı taşır. “Ölesiye tutkundu”, “öldüresiye dövüldü” örneklerinde olduğu gibi...

Haber önemli sunum yanlış
“http://www.cumhuriyet. com.tr/m/haber/siyaset/ 410263/AKP de tecavuz depremi.html” linkindeki haber, siyasi görüşlerini beğenseniz de beğenmeseniz de Anadolu’da yaşayan genç bir kadının mağduriyetini pornografik şekilde anlatmakta. Haber önemli ama veriliş biçimi bu olmamalı. Biz kadına nasıl tecavüz edildiğini bilmek zorunda değiliz. Küçük bir kasabada yaşayan ve ilk harfleri ve konumu yazıldığından, basit bir google aramasında gerçek adı ortaya çıkabilecek biri hakkındaki bu haber, kadını tekrar tekrar mağdur edebilecek içerikte. Bu haber yıllarca internette bu haliyle kalacak ve belki ileride çoluk çocuğu da okuyacak.
Haberi elbette verin, sürecin takibini ısrarla yapın ama lütfen bu şekilde kadını ikinci kez mağdur etmeyin. Saygılarımla... Ümit Erdem

Kayyım mı, kayyum mu?
Gazetemde, yanlış olarak bir “kayyum” tutturulmuş gidiyor. Oysa bunun doğrusu “KAYYIM”dır. Nasıl? a- Hocam Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu T.A.O. 1954 İstanbul- Matbaacılık basımı “MEDENİ HUKUK” eserinin 196. sayfasında: Kayyımlık: MK., kendi işlerini bizzat göremeyecek durumda olanların menfaatlerinin himayesi için ... kayyımlık müessesesi kabul edilmiştir.... kayyım “bir malın idaresi veya muayyen bir iş için tayin olunur” der. b- Yine, Velidedeoğlu, 1970 yılında Ankara Üniversitesi Basımevi’nde Türk Dil Kurumu yayınlarında Türkçeleştirilmiş metinleriyle birlikte “Türk Kanunu Medenisinin” Aile Hukuku, beşinci fasılda: KAYYIMLIK başlığını kullanmış Öztürkçe karşılığı olarak “Görmenlik”i türetmiştir. c- Türkçe Sözlük (TDK, yayınları, 6. baskıda, s.470) Kayyım: 1- Cami hademesi. 2- Mütevelli, şeklinde tanımlanmıştır. Bu baskı üzerinde çalışanların arasında (Sözlük Kolu Uzmanı) olarak: Ferit Devellioğlu’ da bulunmaktadır. d- Prof. Dr. Ejder Yılmaz Hukuk Sözlüğü eserinde (s.660); kayyım demektedir. e- Yine, Nihat İnal (kendisi yargıçtır) Adli Tıp ve Ekonomik Terimli Hukuk Sözlüğü’nde (s. 506): Kayyım: Camilerde çalışan kimse. Belli bir işin yapılması veya bir malın yönetilmesi için tayin edilen kişi, görmen.
Kayyımlığın nevilerinden sonra, KAYYUM’u: Ezelden ebede kadar var olan Tanrı, olarak tanımlamıştır. Ancak, Türk Dil Kurumu’nun “Türkçe Sözlük” kolu uzmanı, denetçi Ferit Devellioğlu 18. baskı ( 2001) Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügâtı’nda: Kayyım kelimesini kullanmamıştır. Kayyum: ( a.i. kıyâm’dan ) 1- câmi hademesi, kayyum. 2. mütevelli. Yargıtay üyesi yüksek Yargıç, Ömer Uğur Gençcan’ın birçok değerli eserlerinden biri de: Vasi- KAYYIM, Yasal Danışman ve Vesayet Daireleri, başlığını taşımaktadır. Keza, TMK’nin 426. maddesi ve CMK’nin 133. maddelerinde “kayyım”dan söz edilmektedir. Siz de anımsarsınız, H.V. Velidedeoğlu 2. sayfa yazılarında, yeri geldiğinde hep “kayyım” kelimesini kullanmıştır. Saygılarımla. Alim Önder
Okur Temsilcisinin notu: Haklısınız. Sanıyorum “kayyım” ve “kayyum” karışmasının nedeni her ikisinde de “mütevelli” anlamının yer almasıdır. Medyada yaygınlaşmış hatalı kullanımları düzeltmek ne yazık ki kolay olmuyor. Keşke yaygınlaşmış bir Türkçe karşılığı olsaydı. Arkadaşlarımın doğru kullanımı dikkate alacaklarını umarım.  

Yazarın Son Yazıları

Sondan Bir Önceki

Sondan Bir Önceki

Devamını Oku
07.09.2018
İdeolojinin Ekonomiyle Dansı

İdeolojinin Ekonomiyle Dansı

Devamını Oku
05.09.2018
Gazetelere Döviz Darbesi

Gazetelere Döviz Darbesi

Devamını Oku
03.09.2018
Dişleri Sökülmüş Eleştiri

Dişleri Sökülmüş Eleştiri

Devamını Oku
02.09.2018
Hava Tükenmeden

Hava Tükenmeden

Devamını Oku
31.08.2018
Burjuvazi Mon Amour!

Burjuvazi Mon Amour!

Devamını Oku
29.08.2018
Haftanın Dökümü

Haftanın Dökümü

Devamını Oku
27.08.2018
Hep Biz mi Ödeyeceğiz?

Hep Biz mi Ödeyeceğiz?

Devamını Oku
26.08.2018
Unutma Yarın Cumartesi

Unutma Yarın Cumartesi

Devamını Oku
24.08.2018
Geleceği Kurtarmak (22.08.2018)

Geleceği Kurtarmak

Devamını Oku
22.08.2018
Büyük Sorunumuz: İşsizlik

Büyük Sorunumuz: İşsizlik

Devamını Oku
20.08.2018
Umutsuzluğun Düşmanı Samir Amin

Umutsuzluğun Düşmanı Samir Amin

Devamını Oku
19.08.2018
Gazetecilik ölüyor mu?

Gazetecilik ölüyor mu?

Devamını Oku
17.08.2018
Kim Kriz İster?

Kim Kriz İster?

Devamını Oku
15.08.2018
Gazeteciliğin Tanımı Değişmedi, Değişmeyecek

Gazeteciliğin Tanımı Değişmedi, Değişmeyecek

Devamını Oku
13.08.2018
Krizin İki Cephesi

Krizin İki Cephesi

Devamını Oku
12.08.2018
Zamanıdır Yeni Bir Aşkın

Zamanıdır Yeni Bir Aşkın

Devamını Oku
10.08.2018
Kriz İçinde Kriz

Kriz İçinde Kriz

Devamını Oku
08.08.2018
Gazetecinin İşi

Gazetecinin İşi

Devamını Oku
06.08.2018
Katı Olan Her Şey...

Katı Olan Her Şey...

Devamını Oku
05.08.2018
Necdet Bulut Olsa Ne Derdi?

Necdet Bulut Olsa Ne Derdi?

Devamını Oku
03.08.2018
Quo Vadis Kardeşler?

Quo Vadis Kardeşler?

Devamını Oku
01.08.2018
Hayvan Haklarına Ne Oldu?

Hayvan Haklarına Ne Oldu?

Devamını Oku
30.07.2018
Ben Gelmem!

Ben Gelmem!

Devamını Oku
29.07.2018
‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız...’

‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız...’

Devamını Oku
27.07.2018
Platon’un Devlet’ini Okurken

Platon’un Devlet’ini Okurken

Devamını Oku
25.07.2018
Otoriter ‘Demokrasinin’ HALLERİ

Otoriter ‘Demokrasinin’ HALLERİ

Devamını Oku
23.07.2018
Uçardık Gökyüzüne Doğru

Uçardık Gökyüzüne Doğru

Devamını Oku
22.07.2018
Açıkları Kim Kapatacak ya da Meclis’in İşlevi

Açıkları Kim Kapatacak ya da Meclis’in İşlevi

Devamını Oku
20.07.2018
Rejim Değişti Devlet Dönüşüyor

Rejim Değişti Devlet Dönüşüyor

Devamını Oku
18.07.2018
OHAL Gidiyor mu? AİHS 15. Madde Kısıtları Kalkıyor

OHAL Gidiyor mu? AİHS 15. Madde Kısıtları Kalkıyor

Devamını Oku
16.07.2018
Muhafazakârlık

Muhafazakârlık

Devamını Oku
15.07.2018
Benzetmeler Topaldır, Bu Ölü...

Benzetmeler Topaldır, Bu Ölü...

Devamını Oku
13.07.2018
Ne Oldu, Ne Olacak?

Ne Oldu, Ne Olacak?

Devamını Oku
11.07.2018
Medyanın Zor Günleri

Medyanın Zor Günleri

Devamını Oku
09.07.2018
Kana Rengini Veren Nedir?

Kana Rengini Veren Nedir?

Devamını Oku
08.07.2018
Bir Başka Açıdan

Bir Başka Açıdan

Devamını Oku
06.07.2018
Daron Acemoğlu Ne Diyor?

Daron Acemoğlu Ne Diyor?

Devamını Oku
04.07.2018
‘Gazetecilik Suç Değildir’ ve Gazetecinin Suçları

‘Gazetecilik Suç Değildir’ ve Gazetecinin Suçları

Devamını Oku
02.07.2018
‘Dur Bakalım Ne Olacak?’ (01.07.2018)

‘Dur Bakalım Ne Olacak?’

Devamını Oku
01.07.2018