Ne Mutlu

26 Ekim 2013 Cumartesi
Ne Mutlu
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Necdet Özel, Balyoz davası
sonrası konuştu ve dedi ki:
“Birlik ve beraberliğimizi
ve iç huzurumuzu koruyarak,
birbirimizi dinleyerek ve anlayarak,
mevzubahis vatan ve millet
olduğunda saplantılarımızı
bir kenara bırakarak ve ‘Her
şey Türkiye için’ diyerek
ulaşabileceğimize inanıyorum. İşte
bu düşüncelerle, atalarımızdan
bizlere emanet edilen özgür
vatan topraklarının korunmasının,
devletimizin bekasının,
vatandaşlarımızın huzur ve
güvenliğinin teminatı olduğunu
düşündüğüm, yüce milletimizin
bağrından çıkan Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne ve onun fedakâr
mensuplarına karşı daha duyarlı
olunmasını rica ediyorum.”
Deniz Kuvvetleri’nde
komutan düzeyinde subay
kalmamış, ordunun neredeyse
yarısı cezaevindeyken “TSK
mensuplarına karşı daha duyarlı
olunmasını” rica eden bir
Genelkurmay Başkanımız var.
Dahası; birlik ve beraberliğin
sürdüğünü, iç huzurun
korunduğunu, birbirimizi
dinleyerek anladığımızı, vatan
topraklarının korunduğunu,
devletin bekasının sürdüğünü,
vatandaşların huzur ve güven
içinde yaşadığını sanan bir
Genelkurmay Başkanımız var.
Ne mutlu
Genelkurmay Başkanıyım diyene...

Muzaffer Saraç
Muzaffer Saraç’ı yitirdik. Gözü pek, çalışkan,
kendini yetiştirmiş, kararlı, dürüst, ilkeli bir işçi lideriydi.
Bu nitelikleri Türk-İş içinde örselenmesine neden oldu.
12 Eylül’den çıkış sürecinde SODEP’in (Sosyal
Demokrasi Partisi) ilk kurucularındandı. Kimi güvendiği
işçi liderleri ile birlikte, sendikacılıkta şaşmadığı
niteliklerini siyasete taşıdı. Siyasette de örselendi. En
son bizim bildiğimiz Ankara Belediye Meclisi üyesiydi.
Orada da dürüstçe yolsuzlukların üstüne gitti; ama
yalnız bırakıldığı için hep yenildi, düş kırıklıklarına uğradı.
İşçiler, çetin bir kardeşlerini, önderlerini yitirdiler.
Bilmem farkındalar mı?

Sansürlenen Konuşma
AKP’nin güdümüne
girmiş Anadolu Ajansı,
Ahmet Taner Kışlalı’yı
evinin önünde andığımız
toplantıda, Cumhuriyet
gazetesi adına yaptığımız
konuşmayı, abonelerine servis
ettiği haberde yok saydı.
Ne demiştik ki biz? Şunları söylemiştik:
“Biz bugün bir Cumhuriyet
aydınını, öğretmenini, Ahmet
Taner Kışlalı’yı anmaya geldik.
Onu aramızdan alanlar,
bugünleri bekliyorlardı.
Yani, kinlerinin davacısı
olanların ülkenin geleceğini
karartmalarını bekliyorlardı.
Neye kinlilerdi onlar?
Bizim değer olarak kabul
ettiğimiz her simgeye kinlilerdi.
Kadınların saçlarına,
erkeklerin sofralarına kinlilerdi.
Çocukların andına kinlilerdi.
Türk’e, doğruya, çalışkana
kinlilerdi. Ne mutlu Türküm diyene kinlilerdi.
Üniversitenin bilimine,
ordunun gücüne kinlilerdi.
Atatürk’ün devrimlerine,
halkın Cumhuriyeti’ne
kinlilerdi. İsmet Paşa’nın
Lozan’ına, ülkenin
bağımsızlığına kinlilerdi.
Yazarına kalemine,
çizerin mizahına kinlilerdi.
Alfabeye, çağdaş eğitime
kinlilerdi. Ulusçuluğun
kardeşliğine kinlilerdi. Laikliğin
demokrasinin olmazsa olmazına kinlilerdi.
Gençliğimizi astılar. Kinleri bitmedi.
Ahmet Taner Kışlalı’nın,
Uğur Mumcu’nun, Muammer
Aksoy’un canını aldılar. Kinleri kurumadı.
Kanlı gözlerle hâlâ peşimizdeler...
Gün gelecek kustukları
kinde boğulacaklar.
Seher yeli ile uyanacağız.
Bekliyoruz ve inanıyoruz:
Güneş ufuktan yeniden doğacak!”
Demek ki, bu sözlerden
gocunmuşlar...

Diktatörlükmüş
Sayın Abdullah
Bey, Diyarbakır’da “Demokratik İslam
Kongresi” yapılmasını buyurdu.
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan hemen kongrenin çağrısının
çok önemli olduğunu açıkladı
ve Gülen cemaatinden tutun,
Mustazaf-Der’e (Hizbullah) kadar
tüm İslami grupların bu kongreye
çağrılması gerektiğini söyledi ve ekledi:
“Türkiye’nin temel maddelerini
çözmeyen, din devlet ilişkilerini,
cemevlerini, tarikatları,
medreseleri, başörtüsünü, Kürt
sorununu, anadilinde eğitimi,
yerinden yönetimi, vatandaşlık
tanımını, anayasanın değiştirilmez
ilkeleri hal etmeyen bir anayasa
halkı aldatmadan başka bir şey değildir.”
Kim bu Altan Tan? Atatürk
ve arkadaşlarının kurduğu
Meclis kürsüsünden, onları “10
binlerce kişiyi katleden, öldüren,
asan, işkence kuran Kemalist
diktatörlük” diye nitelendiren adam...
Ülkeyi bölmek için iç savaş
çıkarmış hükümlünün ayağına
gidip ondan emir alan adam,
bir yandan o ülkeyi kurtarmış
ve kurmuşlara söverken öbür
yandan anayasanın kuruluş
felsefesini içeren maddelerinin
değiştirilmesini önerebiliyor...
Bir ülkenin çivisinin çıkması.

Tehdit
PKK’liler, yeniden
silaha sarılma tehdidini
dillendirmeye başladılar bile.
Dillendirirler çünkü...
Kışlalarda askerlik yapan
Kürt kökenlilerin rapor
alarak yemin törenlerine
katılmadıkları, geçmişte
terörle mücadele vermiş
subaylar hakkında çok
sayıda soruşturma
yürütülen, eski Genelkurmay
Başkanı “terörist”
suçlamasıyla hüküm
giydirilmiş, dolayısıyla
pıstırılmış, kıstırılmış,
etkisizleştirilmiş bir ordu
ile karşı karşıya olduklarını
biliyorlar!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları