Türkiye’de gazeteci olmak

28 Kasım 2015 Cumartesi

Yani halkın gerçekleri öğrenme hakkına bağlı kalarak, ilke ve değerlerinden sapmadan, kirlenmeden gazeteci kalmak... Ülkemizde giderek zorlaşan bir zanaat... İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi darbeler aldıkça, kirli çıkarlar adına iktidar gücü otoriterleştikçe, kamuoyunun güdülenmesi, algı yönetiminde silahlı güçten daha etkili medya gücünü ele geçirip kirleterek kullanmak sınır tanımaz boyutlarda azgınlaşıyor...
Yunus Nadi’nin Cumhuriyet’i, basın özgürlüğünü odak yapmış yayıncılık ilkeleri ile doğaldır ki her dönem kirli siyasi erklerin, hedef tahtasında oldu... Çömez gazetecilik yıllarımdan, habercilik alanlarında uzmanlaşmaya çalışırken, aslında en çok mahkeme kapılarında olmayı, hak-hukuk savunmayı öğrenmek zorunda kaldığımı şimdilerde çok daha net algılıyorum... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Oktay Akbal en çok da sorumlu yaz ıişleri müdürleri, aydınlanmacı 2. sayfa yazarları düşünce suçlarından yargılanırlardı. 68 kuşağı öğrenci hareketleri, sol, sendikal örgütlenmelerin ise ülkenin düzenini masaya yatırmaları bağlantılı, sık sık yargılanıp cezaevlerine düşmeleri öylesine doğaldı ki...
12 Mart askeri darbesi Cumhuriyet’i, çalışan gazetecilerini çok daha çarpıcı vurdu. Gerçekleştirilen iç yönetim darbesiyle, gazete çalışanlarının işten atılması operasyonu başlatılınca Nadir Nadi istifa etti. Aynı süreçte İlhan Selçuk- Oktay Kurtböke’nin tutuklanmaları ile yargı operasyonu da devreye girmişti... Dönemin Cumhuriyet birikimlerine, 1961 Anayasası, düşünce, basın, sendikal özgürlüklerine, solun güçlenmesiyle oluşmuş toplumsal direngenliğe eklemlenince, 12 Mart’la amaçlanmış geriye çekmenin başarılı olamadığı bilinir..

***

Üç fidan rövanşı simge, işkenceler, uzun tutukluluklar, kimi sol örgütlenmelerin kırılması, anayasal hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıyla... 12 Mart’ı hafife almak yine de olanaksız. Medyada çok önemli yapısal değişim, yozlaşma, gazeteciliğin önde olduğu gazete patronlarının gazetelerinin tasviyesi, holdingleşme süreci, promosyon, lotaryacılıkla yozlaştırma, kirli çıkar düzeni adına anlamlı kazanımlardı. Cumhuriyet gazetesi özelinde ise haklarına sahip çıkan bilinçli okur kitlesinin tepkisinde dünyada bir ilk yaşandı. Tirajı okur boykotu ile dibe vurunca, darbe yönetimi geriye çekilip bir yıl sonrasında yönetimi Nadir Nadi’ye geri vermek zorunda kaldı. Cumhuriyet hapisten çıkan, davaları boşta kalıp düşen yazarlarına yenilerini, çıkarılan çalışanlarını aileye katarak daha güçlü ve ilkeli yeni yayın yaşamına döndü...
12 Eylül, 12 Mart’ı tamamlamaya yönelik çok acımasız sindirme sürecinde, yayın yasakları ile yargılamalara, gazete kapatmalara aynı hızla yüklendi. Cumhuriyet ailesi yine en ağır bedeller ödetilenlerin içindeydi... Gazeteciliğin, basın özgürlüğünün geleceği açısından asıl darbeler ise, anayasal düzenle gelen özgürlükler yasaklamalarının bütünü içindeydi... İnsan hakları, hukuk devleti düzeni yasakları iğne oyası gibi işlenmiş yasakların bileşkesinde katlanıyordu... Dünyada, demokrasilerde örneği olmayan bir garip çarpık büyüme medyada, holdingleşmeyle gerçekleşmiş; kitleleri afyonlamada otosansürün daha etkin bir araca dönüştüğü kuralsız, hukuksuz yapılanma alıp başını gitmişti.
İktidarları işte bu medya yapılanmasını araç yaparak, iç-dış odaklı ittifaklar içinde, medya algı yönetimiyle, sivil otoriterleşmesinin önündeki hak-özgürlükler engellerini bir bir kırarak yürüdü... Medya, yargı operasyonlarının anahtarı önce iktidar ortağı Paralel’in elindeydi... Cumhuriyet’e, medyaya yönelik operasyonlar ona göreydi. Yollar ayrılınca aynı sivil darbe hukuku mantığıyla, halkın gerçeği öğrenme hakkının en ağır gasp edildiği ülke Türkiye’de, yeni senaryolarla daha ağır hukuksuzluklar gündeme girdi...
Cumhuriyet okurları bu kez Can Dündar ve Erdem Gül’ün özgürlükleri için dayanışmada, yanımızdalar... Cumhuriyet, ilkelerinden sapmadan ayakta kalma savaşımını okurlarından aldığı güçle sürdürüyor hâlâ...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları