Hikmet Çetinkaya

Tahir Elçi’yi kim öldürdü?...

29 Kasım 2015 Pazar

Diyarbakır’da yaşananlar neyin habercisidir?
Yapılmak istenen bir “kaos ortamı” yaratmak, Türk-Kürt çatışması çıkarmak gibi geliyor herkese...
Kimilerine göre bir kışkırtma, kimilerine göre kirli bir tezgâh.
Cumartesi günü öğle saatlerinde başlayan silahlı çatışmanın ortasında kalan Diyarbakır Baro Başkanı, kimler tarafından öldürüldü?
Tahir Elçi’nin basın açıklamasını yaptığı sırada silahlı çatışmanın arasında kalması rastlantı mı?
Görüntülere baktığımızda Tahir Elçi ve arkadaşlarına yönelik saldırıda bir keskin nişancının uzun namlulu silahla uzaktan kendisine ateş ettiği anlaşılıyor.
Tam bu sırada polis memuru Ahmet Çiftaslan da şehit ediliyor...
Amaç çok açık...
Tetiği çeken hainler kimse, sıkılan kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır...
Toplumu ayrıştırıp Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyenler kim ya da kimlerse hemen ortaya çıkarılmalıdır.
Çünkü bir polis, bir de özgürlük savunucusu bir avukat öldürülmüştür.
Çok sayıda gazeteci ve polis yaralanmıştır...
Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü bozmak isteyenlere karşı düşüncelerimiz ne olursa olsun duvar örmemiz gerekir.
Onun için tüm Türkiye bu olaya seyirci kalmamalıdır...
Tarihi Dört Ayaklı Minare önünde, 500 yıllık “kültür mirası”nın korunmasını, orada çatışma, operasyon olmasını istemeyen Tahir Elçi’nin öldürülmesi, önceden hazırlanmış bir senaryonun hayata geçirilmesi midir?

***

Son gelen bilgilere göre, bir sivil araçtan ateş açıldığı da yetkililer tarafından açıklandı...
İnsanın içini acıtan, düşündüren bir kanlı olayın fotoğrafı var karşımızda...
O fotoğrafa baktığımızda, saldırganın çok iyi silahlı kullandığı gerçeğini gördük dün. Gerçek olan, tek kurşunun Tahir Elçi’yi başından vurması...
Ara sokaktan ateş ediliyor Tahir Elçi’ye...
Elçi’nin görüntüsüne bakıyorum. Tahir Elçi silah seslerini duyuyor. O anda şaşkın, başını öne eğip o yöne bakıyor.
Bir karmaşa yaşanıyor...
Koşuşturma...
İki polis memurunun sesi telaşlı:
“Silah getirin silah!”
Polisler de iki ateş arasında, Tahir Elçi de...
Bir ses daha:
“Ölü ve yaralılar var!”
Siren sesleri...
Yerde Elçi ve polis memuru Çiftaslan kanlar içinde...
İkisi de hastaneye kaldırılıyor...
Tahir Elçi...
Bir barış elçisiydi o!
Elçi, öldürülmeden önce yaptığı açıklamada; barış, kardeşlik istediklerini vurguladı. Dört Ayaklı Minare’nin 500 yıllık olduğunu, tarihe sahip çıkılmasını istedi...
10 dakika sonra kirli tuzağa kurban gitti...
Bir polis memuru...
İki çapraz ateşte şehit düştü...
Diyarbakır yine kana bulandı, kan emicilere gün doğdu.
Kana kan intikam ve kör duygularla Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyenler amaçlarına hiçbir zaman ulaşamayacaklar...
Umudumuzu yitirmeyeceğiz, sevgimizi türkülü çiçekli dallarda çoğaltacağız.
Ölenler, şehit düşenler...
Hepsi bizim insanımız.

***

Uzun namlulu bir silah ve tek atış, başından isabet...
Usta işi bir vuruş...
Kim olursa olsun iyi eğitim almış bir keskin nişancı.
Otomobilden ve ara sokaktan, nereden gelirse gelsin, Türkiye’ye sıkılmış bir kurşun...
Acaba 90’lı yıllara mı dönüyoruz 25 yıl sonra?
Beyaz Toros’lar falan mı demişlerdi seçimlerden önce!
Suruç’u yaşamıştık, Ankara’yı...
Öncesinde Gaziantep, Reyhanlı, Ceylanpınar...
Derin devlet, NATO Gladyosu, şu bu...
Tetiği çeken önemli değil, çektiren önemli!
Kimin, kimlerin çıkarı olur bundan!
Bunları konuşmak, tartışmak için henüz erken...
Erken ama şunu da yazmadan geçemem:
Herkes öyle uzaktan tek kurşunla o kadar kişi arasında Tahir Elçi’yi başından vurup öldüremez...
Usta işi bu, usta!

***

Türkiye bir hukuk, adalet, barış, eşitlik, özgürlük isteyen, mücadele eden çok değerli bir insanını yitirdi... Suikastı kınıyor ve lanetliyorum...
Not: Ey ulusalcı arkadaş; Ergenekon, Balyoz ve öteki davaların “AKP-Cemaat” operasyonu olduğunu kaç kez yazdım; kaç kez “Fethullahçı yapılanmanın” devlet olanaklarından yararlanarak devletemizin, TSK, Polis, Yargı, Milli Eğitim gibi kurumlarında kadrolaştığını anlattım...
Kaç kez yazdım İlhan Selçuk’u, Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Erol Manisalı’yı, Soner Yalçın’ı, Ahmet Şık’ı, Nedim Şener’i, Merdan Yanardağ’ı...
Sizde utanmak, sıkılmak yok mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları