Sadece Hukuk Değil Gazeteciliğin Tanımı da Değişti

30 Kasım 2015 Pazartesi

Hukuksuzluğun değiştirdiği önemli uygulamalardan biri de cumhurbaşkanına hakaret iddiaları rekor düzeye ulaştığı dönemde başlamıştı.
Karşıtlarını hapiste çürütme geleneğinin gereği olarak şüphelileri tutuklamak için bir bütün sayılan yargılamayı ikiye böldüler ve dediler ki:
“Adalet bakanından izin alma koşulu dava açma, yani kovuşturma için konulmuş. Biz ise soruşturma aşamasındayız.”
Tutuklama mahkeme kararı ile oluyor ama yargıdan sayılmıyor!

***

Can ile Erdem’in tutuklanmalarında da aynı yaklaşımın devamı var. O nedenle gazeteciliğin tanımını kendilerine göre değiştirdiler.
Basın özgürlüğünün en geçerli tanımının “Kaynağından alınan haber ve bilginin kamuoyuna değişmeden sunulabilmesi” olduğuna inananlardan biriyim. Bu tanım hem yasalardaki sınırlamaların yarattığı sansürün, hem de gazetecilerin yapacağı otosansürün yanlışlığını vurgular.
Bir haberin önemli bir haber olabilmesi için de daha önce bilinmeyen ayrıntıları aktarıyor olması gereklidir.
MİT TIR’ları haberi de bu yönden dünya çapında bir haberdir. Uluslararası meslek örgütleri de bu özelliğinden ötürü ödüle değer bulmuşlardır.

***

Tartışılamayan gerçek şudur ki soruşturmanın başlatılması haberin yayını ile olmuştur. Can ile Erdem, kaynağından aldıkları belgeleri otosansür uygulamadan duyurmuşlar ve yorumlamışlardır.
Ama yargı, basın suçuna ve gazeteciliğe yeni bir tanım getirmiştir. Ve bölümlere ayırmıştır.
İlk bölüm “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken belgelere casusluk maksadıyla ulaşma” suçlamasıdır. Bunları “açıklamak” da ikinci suçu oluşturmuştur.
Üçüncü suç olarak “silahlı terör örgütüne, üye olmadan yardım etme” iddiası eklenmiştir.
Bir basın suçu iddiasından üç ayrı suçun üretilmesine ilk kez tanık olunmaktadır.
Oysa suç tipik bir basın suçu iddiasıdır ve dava, 4 aylık süresinde açılmadığından, açılması da olanaksızdır.
Hem “AB kazanımlarını yaşama geçireceğiz” demek hem de bu kazanımları yok saymak ancak Türkiye’nin ileri demokrasi sürecinde olanaklıdır.

***

Ben yazılarımı kalemle yazıyorum. Kimi günler çok sınırlı süreler oluyor ve yazım da ancak reçeteleri okuma uzmanlığına ulaşmış eczacıların okuyabileceği bir karalamaya dönüşüyor.
Cumartesi günü çıkan yazımda da öyle yapmışım. Yazının “enin-i bab, tanin-i zübab” ibaresi okunamamış. Ben de dayanışma için gelen konuklar nedeniyle, çıktısı verilmesine karşın göz atamamıştım.
Düzeltir özür dilerim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları