Hikmet Çetinkaya

İktidar, cemaat, biat!...

02 Aralık 2015 Çarşamba

Kandan beslenmeyi seviyoruz, tabutları yan yana koyup gözyaşı döküyoruz...
Analar ağlamasın, çocuklar ölmesin.
Gün geliyor barışa adım atıyor, gün geliyor geri çekiliyoruz.
Memleketimizin dağlarına bahar gelsin istiyoruz, hayatın atlasında özgürlüğü solumak için çaba harcıyoruz.
O zamansız ölüler, mezar taşları...
Yoksulların, emekçilerin çocukları.
Yaşananlara baktığımızda yüzümüz kızarmıyor hiç.
Utanç duymuyoruz, sorgulamıyoruz, çatışmalardan çok şey yitirdiğimizin farkına varmıyoruz.
Baskı, şiddet sarmalı, öfke patlaması, ardından uzun bir sessizlik, ölüm kuşunun kanat çırpması...
Bak, Tahir Elçi’nin cansız bedeni tıpkı Hrant Dink gibi yerde yatıyor.
Barış, yani çözüm süreci, ötekileştirmeme, ayrıştırmama...
Bu sevgisizliğin adını koymak gerekmez mi?
Kandan beslenmek, karanlığın içinde durmak, kimi zaman gözlerimizi kapayıp kimi zaman açmak...
Hani biz 40 bin ölümü görmüştük, hani faili meçhuller aydınlatılacaktı?
Barış süreci bitti, ortalık kan gölüne döndü “kana kan intikam” duyguları hayatın içinde ilk sırayı aldı...
Bu yüzden kaygılarımız arttı, hüzünlerimiz sessiz bir ışıkta önce fırtınaya, ardından yağmura dönüştü.
Menevişli bir gökyüzünü özlemiştik!
Yalansız bir evrende yaşamak isteyen çocuklar, hainliğin, puştluğun, ikiyüzlülüğün kol gezdiğinden habersizdi...
O sevginin görünmeyen yüzünü aradılar hep, ama bulamadılar.

***

Bir karmaşa içinde yaşayıp gidiyoruz ülke olarak...
Yan yana dizilmiş bayraklı tabutlar, etkisiz hale getirilen ölüler...
Şöyle bir bakın kimin çocukları bunlar?
Yoksulların, emekçilerin, esnafın, üreticinin...
Umutları tam barışa uzandığı sırada bir umutsuzluğun içine düştüler.
Cenneti yaşayacaklardı, cehenneme düştüler...
Kaygılılar!
Biz teröriste “terörist” diyoruz zaten...
Eh 13 yıldır ülkeyi yönetenler belli, çözüm sürecini, barışı anlatanlar bilindik.
Peki, niye sönmüyor bu yangın yeri!
İktidarın kaç yüzü var anlamak olanaksız... Kimi seviyor, kimi sevmiyor anlaşılmış değil...
Oturup düşünmeye hiç gerek yok, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk davaları belleklerimizden hiç silinmedi...
Ne diyorlardı bu operasyonlar, cadı avları yapıldığı yıllarda; altı yıl kadar önce!
Efsane savcım, kahraman polisim!
Savcılar kaçtı, polisler içeride...
İktidar, cemaat, biat...
Hepsi iç içe...
17/25 Aralık, dershanelerin kapatılması...
Hocaefendi’ye selam ve sevgisini ileten “Bir emri varsa, yerine getiririz” diyen kimdi?
O ünlü Türk okullarını öve öve bitiremeyen, yazılar yazan, bizlere çamur atan:
Cemaati karalayanlar, her şeyin altında Hocaefendi’yi arayanlar ruh hastasıdır. Biz Cemaate ne istediyse bu yüzden verdik. Eğitime hizmetlerini hiçbir zaman unutmadık.

***

Altı yıl sonra ne oldu?
Haşhaşi, paralel devlet, terörist!
Yahu yıllarca yazıp çizdik devletin olanaklarını kullanarak devletin en duyarlı kurumlarında kadrolaştıklarını, kimseye bir türlü anlatamadık...
Söyleyin bu ne iştir?
Kaç gündür içeride Can ve Erdem, ne zaman öldürüldü Tahir Elçi?
Ne de çabuk geçiyor günler, haftalar, aylar...
Suruç, Ankara katliamı, terör belası...
Elçi’nin öldürüldüğü yere savcılar, Diyarbakır Barosu üyesi avukatlar niye giremiyor?..
Hendeklerin arkasında kimler var, kimler ateş ediyor?
Önemli olan bu! Çünkü her kafadan bir ses çıkıyor. Bu konuda Diyarbakır Barosu açıklama yapmıyor, salt siyasetçiler konuşuyor.
Bir yanda hukuksuzluk, öte yanda kör terör...
Nerede bizim sakız beyazı düşlerimiz, nerede umutlarımız, sevdalarımız!...
Rena Char’ın dizelerinde hayatın sayfalarını haydi gelin birlikte okuyalım...
Işıksız tepelere bakalım, geleceğe dair hayaller kuralım...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları