Karaadilli’nin Kadınları...

23 Şubat 2014 Pazar

Silivri gerçeğini anlatmak için adım adım Anadolu yollarındayım. Sadece salon toplantılarında, meydan mitinglerinde konuşmakla kalmıyorum; ara mahallelerde, pazaryerlerinde, esnaf sokaklarında insanların elini sıkıp yüz yüze konuşuyorum. Toplumun çok büyük bir dilimi olup bitenlerin farkında. Kafalarında hep şu soru var:
- Hapistekiler ne zaman çıkacak?
Ben de onlara yargılamaların yargılama olmadığını, mahkemede uygulanan yasaların hukukla ilişkisi olmadığını anlattıktan sonra benim de özgürlüğümün yarım olduğunu vurgulayıp şöyle sesleniyorum:
“Sizlerin vicdanında kabul görmemiş davalar nedeniyle halen hapiste tutulan tüm yurtseverler serbest olduğu gün ben de kendimi özgür hissedeceğim. O güne dek benim de özgürlüğüm yarımdır. Bir gün bu sokaklarda Tuncay Özkan’lar, İlker Başbuğ’lar, Engin Alan’lar, Mehmet Çelebi’ler, Deniz Yıldırım’lar da özgürce yürüyecek, işte o gün biz de özgürlüğümüze kavuşmuş olacağız.”
Özel olarak düzenlenmiş toplantılar bir yana, rastgele sokaktaki insanların da kimi bu beklentiyi selamlıyor ve bir an önce olsun artık diyor.

***

Perşembe gününe dek bu isimlerin arasında Fatih Hilmioğlu’nu da sayıyordum. Fatih Hoca demir parmaklıkların ardından perşembe gecesi çıktı. İlk özgür konuşmamızı o gece yaptık. Şimdi yarım özgürlüğümüz bir arttı. Fatih Hoca’nın çıkışta yaptığı konuşma, hastalığının ancak bedenine hasar verebildiğini, ruhunda tüm yurtseverler için özgürlük arayışındaki kararlı direncinin devam ettiğini gösteriyordu.
Anadolu’da tek tek insanlara dokunarak, onlara sarılarak adalet arayışının yanı sıra, güzel bir gelecek kurmanın hayallerini de paylaşıyorum. Onlardaki umutlu arayışı gördükçe benim umudum daha da katlanıyor. Günde 17-18 saate varan çalışmam yine de beni tatmin etmiyor.
Anadolu buluşmalarında sütunlara sığmayacak “karşılaşma anıları” biriktiriyorum. Bunlardan beni en çok etkileyenlerden birini paylaşmadan geçemeyeceğim.
19 Şubat Çarşamba günü Afyon’a giderken, Emirdağ, Çay, Şuhut üzerinden bir yay çizmemizi önerdiler. Tamam deyip yola çıktık. Arada bir belde daha vardı. Geç kalmayı göze alarak mutlak buraya da uğramalıyız dediklerinde yüzlerinde “hayır derseniz kesinlikle olmaz” ifadesini görünce elbette dedik. Sultan Dağları eteğinde 3 bin nüfuslu Karaadilli beldesine girdik. Kasabanın meydanı silme kadın doluydu. Ellerinde bayraklar olağanüstü bir coşku içindeydiler. Erkekler meydana giremeyince iki taraftaki yükseltilerde mitinge kenardan katıldılar.

***

Orta Anadolu’nun klasik kadın giysileri içinde 15’inden 85’ine kadar onlarca kadına hitap ederken içimden gelen coşkuyla şöyle seslendim:
“Bu memleket için, sizler için, 5 yıl değil 50 yıl da yatılır...”
Kadınlar sık sık sözümü kesip bağırıyorlardı:
Mustafa Kemal’in askerleriyiz... Kendilerine gemi liman, halka din iman... Yurtseverlere özgürlük...”
Erkekler de biraz kenarda, onların coşkusuna ayak uyduramamanın ezikliği ama mitinge katılmanın heyecanıyla sloganlara el çırparak katılıyorlardı.
Açıkhava toplantısının sonrasında hemen yandaki kahvede haşhaşlı ekmekle çay içerken dışarıdan kadınların sesleri yükseliyordu:
“Balbay halaya... Balbay halaya...”
Çayı yudumlayıp aralarına katıldım.
Kasabadan bizi uğurlayıncaya dek coşkularını eksik etmediler.
Bir kez daha inandım ki; kadınların arkasında durduğu hiçbir istek susturulamaz, unutturulamaz, geri çevrilemez.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları