Suriye kurgusu

05 Aralık 2015 Cumartesi

Geçen pazartesi bu köşede, France-24 kanalında PKK terör örgütünü övücü bir yayın yapıldığını dile getirmiş, bu yayından da anlaşılacağı üzere Paris baskınlarının ardındaki güçlerin amaçlarına ulaştıklarını dillendirmiştik.
Kimi okurlarımız, bu iki olay arasındaki bağlantının nasıl kurulabileceği konusunda kuşkularını dile getirdiler.
Çok basit:
Emperyalist güçlerin laboratuvarında üretilmiş olan IŞİD, Paris’te Fransa’yı kamçılamak üzere kullanıldı. Böylece ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyona pek sıcak bakmayan Fransız kamuoyu, Suriye’ye daha çok müdahale konusunda hazır konuma getirilmiş oldu. (Hiç kuşkusuz burada olan Paris baskınında ölen masum insanlara oldu.)
Hemen ardından Fransa 10 savaş uçağı ile Rakka’yı bombaladı, Fransız uçak gemisi bölgeye gönderildi ve o gemiden kalkan jetler Irak ve Suriye topraklarına yöneldi.
Bütün bu gelişmeler, PKK’nin Suriye kolu olan ve Kuzey Irak’ı Akdeniz’e kantonlarla bağlama görevi verilmiş olan PYD’nin (ABD de PYD’yi terör örgütünden saymıyor) harekât alanı rahatlatılmış oldu.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesine gelince...
Elçi, sürekli “Türk ve Kürtlerin birlikte yaşama iradesine sahip olduğunu, tarihin onları birlikte yaşamaya mahkûm ettiğini” savunuyordu.
Bölgede, su ve petrole yönelik öngörüleri olanların yarattıkları savaş ortamına hiç de uymayan bir düşünce yapısıydı bu!
Kimsenin kafası karışmasın...
IŞİD, PKK, PYD, El Nusra... Say sayabildiğini. Hepsi, ama hepsi aynı laboratuvarda bölgeyi kana bulamak için özel olarak üretilmiştir.
Dr. Frankenştayn, işine geleni, işine geldiği zaman, kavanozdan çıkarıp kullanıyor...

Çile
Halkımız çilekeştir, kışta kıyamette gerekirse tezek yakar ısınır.
Halkımızın asıl derdi, Allah korusun, doğalgaz kesilirse, sarayın nasıl ısınacağı...
Üstelik damat bey Enerji Bakanı iken.

Babalar ve oğullar
Emekli edebiyat öğretmeni Hasan Çatak’tan “Erdem Gül: Saçlarına dokunduğum çocuk” başlıklı bir mektup geldi.
Erdem’in babası Ziya Gül ile birlikte 1970’li yıllarda Giresun TÖB-DER’de birlikte olduklarını, Erdem’i o yıllardan tanıdığını belirtip diyor ki:
“12 Eylül bir tırpan gibi üzerimizden geçti. Sürgünler, tutuklanmalar, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmalar. En çok Ziya haklı mücadelesinin bedelini ödedi. İşkencelerden geçti. İdamla yargılandı. Uzun yıllar içeride kalıp sağlığını kaybetti.
Bizler hep bu ülkenin aydınlık geleceği için kendimizi ülkemize, çocuklarımıza adayan öğretmenlerdik. Yüz kızartıcı hiçbir suça bulaşmadık. Çocuklarımıza da ‘erdem’li olmayı öğrettik.
Bu zulmün hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır.”

Sorumlular bulunmaz
Erdem Gül ve Can Dündar’ın tutuklanmasını kınamak üzere geçen hafta Yüksel Caddesi’nde gazeteci örgütlerinin yaptıkları basın açıklaması sırasında, emniyet amiri, CHP Grup Başkanvekili Levent Gök’ü yanına davet etmiş, o sırada polis, doğrudan gözünü hedefleyerek Gök’ün yüzüne gaz sıkmıştı.
5 gün tedavi gören Levent Gök’ü ne Ankara Valisi, ne Ankara Emniyet Müdürü, ne de İçişleri Bakanı aradı.
Bırakın sorumlunun bulunması konusunda ilgilenmeyi, bir “Geçmiş olsun” diyen bile olmadı.
Gök, yüzüne gaz sıkan polislerin bulunması için savcılığa fotoğraflar ve videolar ile başvurdu.
Bulunurlar mı?
Bulunmazlar. Bırakın gaz sıkanları, katilleri bile bulamıyorlar...
Güçleri ancak gazetecilere yetiyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları