Bir nöbetin güncesi

12 Aralık 2015 Cumartesi

Bu sabah uyandığımda yüzümde büyük bir tebessüm vardı çünkü en son 15 gün önce adliyede gördüğüm Can ve Erdem gibi gülümsemek istiyordum

Haklılığın verdiği güç ile gülümsemek, çocuksu bir masumiyet ile gülümsemek, Can gibi, Erdem gibi cesurca gülümsemek..

Belki o yüzden sabahın ilk ışığında Sami Bey’in numarası telefonumda belirince gayri ihtiyari bir “buongiorno” çıkıveriyor ağzımdan.

Annem Gina Lollobrigida edasıyla kime günaydın diyorsun diye soruyor.

“Sami Bey” diyorum, yıllardır kardeşim ve eşiyle çalışmış, sıkı muhalif ama daha da önemlisi, Çarşılı Sami Bey. Annem “bu ne laubalilik” diye homurdanadursun, evden fırlıyorum. Saat 8.44’te Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu’nun önündeyiz. Nereye gideceğimizi bilmeden girip infaz yerine yöneliyoruz. İn cin top oynuyor. Kapıdaki genç jandarma, kuşkulu gözlerle bize bakıp, “Nereye?” diyor. Sami Bey,

“Nöbete” diye cevap veriyor. İşte o an, o paha biçilmez ifadenin fotoğrafını yakalayabilmiş olmayı çok isterdim. Akabinde yapıştırılan, “Ne nöbeti abi” suali de cabası... Gerisin geriye girişe yönlendiriliyoruz. Birisi benim, birisi de tuğla gibi “The Impossible Will Take a While: Perseverence and Hope in Troubled Times” (İmkânsız Biraz Vakit Alacak: Sıkıntılı Zamanlarda Sebat ve Umut) adlı kitabım için iki tane plastik iskemle çekiyorum ve nöbet başlıyor.

Yanıma ilk gelen ürkek ve utangaç bir sokak köpeği oluyor. Sonradan adının Vişne olduğunu öğrendiğim bu hanımefendi beni öyle sevecen bir şekilde karşılıyor ki daha birinci dakikadan itibaren çarpan Sibirya soğuğu dağılmış oluyor.

Aklıma Can’ın çok sevdiği köpeği Tarçın geliyor. Kim bilir ne özlüyordur babasını. Tek kişilik beton hücrenin içindeyken ne eksikliğini hissediyordur insan, bir köpeğin karşılıksız, sonsuz sevgisinin... Gözlerim dolmaya başladığı anda cezaevinin yanı başındaki okulun zili beni kendime getiriyor: İroniye bakınız ki semalarda “Benim güzel memleketim” melodisi yankılanırken, namütenahi bir insan seli akmaya başlıyor.

Tabii içeride 10 bine yakın tutuklu olunca, ziyaretçi akını bitmiyor. Kapasite dolmuş, Can ve Erdem gibi tehlikeli “teröristler” tek kişilik hücrelere tıkılmışken, pek çok mahkûm ve tutuklu üst üste, alt alta idare etmeye çalışıyor.

Haliyle, cezaevinin otoparkı da AVM’lerimizi aratmıyor. Zaten cezaevlerinin ve AVM’lerin mahşeri kalabalıklara ev sahipliği yapıyor olması yeterince manidar değil mi? Şairin dediği gibi, insanlar geliyor, insanlar gidiyor. Ülkemizin dört bir tarafında kırılıp, kırdırılıp paramparça ediliyoruz, arsız ve vasıfsız insanların elinde fena halde sınanıyoruz. Değerli yalnızlık bu olsa gerek, tutunacak, tutulacak pek bir şeyimiz kalmadı sanki.

Kimimiz içeride, kimimiz dışarıda, umudumuzu yitirmemeye çalışıyoruz. Hem umut hiç biter mi? O pek meraklı Pandora’nın kötülükler kutusunda da bile direnmeyi başarmış umut, şimdi mi yılacak? Umudu sadece türlü uyuşturucularla pasifize edilmişlerin himayesine mi bırakacağız? Hayır, umut ederken didineceğiz, olmayan hukuku zorlayacağız, sesimizi daha bir gür çıkaracağız. İşte tam da bunları düşünürken, içeriden mektup geliyor. Can, her zamanki can, benim üşümeme üzülüyor, Erdem, nöbeti kır, içeriye sız diye beni muzırlığa teşvik ediyor.

Onlara buradan seslenmek istiyorum, Evet, ayaklarım hâlâ hissetmiyor, ellerim hâlâ zonkluyor ama sizi düşündükçe ısınıyor ve umutla doluyorum. Korkaklar diyarında, meşalemiz oluyor, haysiyet yoksunluğunda, bize insanlığımızı hatırlatıp utandırıyorsunuz. Seamus Heaney, “Tarih der ki, Umut etme/Kabrin bu yakasında” diye serzenişte bulunurken, özlemini çektiğimiz adaletin, bir med-cezir dalgası gibi yükseleceğinin sözünü verir. Ben de veriyorum.

Çünkü adaletin bin bir şekli ve formu var. Ama en güzeli, kendi masumiyetini bilmek ve her şeye rağmen affetme erdemine sahip olup, rövanş almamak. Bu arada geçmiş Dünya İnsan Hakları Günümüz kutlu olsun. Yazıktır, kinlerinden körleşenlere de selam olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir nöbetin güncesi 12 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları