Hikmet Çetinkaya

Yeter artık yeter!...

17 Aralık 2015 Perşembe

Yıllardır oluk oluk akan kanla beslendiniz, şehit cenazelerinden “siyasal rant” elde etmek için elinizden geleni yaptınız... Hâlâ doymadınız!...
Yaşadığımız coğrafyanın her yerinde bayrağımıza sarılmış tabutlar, ağlayan analar, babalar, çocuklar, eşler, kardeşler...
Güneydoğu kentlerinde, kırsalında bitmeyen çatışmalar, Diyarbakır’ın Sur ilçesinden Cizre’ye, Silopi’ye kadar bir savaş...
Şehit tabutları, ölüm, ev baskınları...
Artık yeter!
Akan kan dursun, silahlar değil insanlar konuşsun...
Diyarbakır Sur’da, Silopi’de yine çatışma; dört şehit, iki ölü, beş yaralı...
Söyleyin bana, yüreğiniz yanmıyor mu?
Benim yüreğim yangın yeri, içim acıyor içim...
Bir zamanlar bu ülkeyi 13 yıldır yönetenler şöyle diyordu:
“Faili meçhuller vardı, bitirdik!”
Nasıl bitirdiniz, nasıl?
Silahın tetiğine basıp Tahir Elçi’yi ensesinden kim vurdu?
Cinayet herkesin gözünün önünde oldu...
Ortada bir cinayet var, acı var...
Akan kan var, gözyaşı var!
Allak bullak olmuş hayatlar var orada...
Uyuyan polisi, bankamatikten para çeken sivil giyimli uzman çavuşu alçakça katledenler var; evine ekmek götüren sivil yurttaşı öldürenler var...
Şehit düşenler, ölenler...
Türk, Kürt, Sünni, Alevi!
Bu ülkenin çocukları onlar.
Önünde başları sürüyen rüzgârda ölüm ülkesine yolculuğa çıkmış gibi hepsi. Hepsi bir yeraltı ırmağı gibi.
Soğuğun meşalesinde, ölümün gölgesinde bir hayat...
Oluk oluk akan kan...
Çocuklar!
Okullar kapalı, herkes korku içinde oralarda...
Öğretmenler çaresiz!

*** 

Ölüm ülkesinde bir ateş kalır sadece.
Tüm gülüşler unutulur, tüm sevdalar da...
Bir tuhaf müzik başlar, eller, dudaklar titrer. Çocuklar üşür avlunun içinde dolaşırken.
Kentler kuşatılmış, okullar kapatılmıştır...
Bir çaresizlik, yalnızlık, hüzün kuşatır her yeri...
Hayatı çoğaltmak, güzelleştirmek varken, ay ışığı yüzleri aydınlatırken, kar yağarken bazı sabahlar genç bedenler yeraltı yamacına girer biz farkında olmadan.
Zordur ölüm ülkesinde yaşamak dostlar zor!
Düşünmenin suç olmadığı, insanlığın egemen olduğu bir coğrafyada insanca yaşamak için silahlar sussun artık.
Dedim ya her taraf yangın yeri, ateş topu...
İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini bitip tükenmiyor...
Benim güzel yurdumda da böyle!
Oluk oluk akan kan, devletin acımasızlığı, faili meçhuller ve terör belası.
Çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, kör güdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir...
Düşmanlığın kölesi olan ilkelleşir.
Onun için silahlar sussun, onun için hendekler kapansın...
Barış türküleri söyleyelim, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Süryani...
Birbirimizi ötekileştirmeden yaşayalım, ayrımcılık yapmayalım.
Bir kentin, kasabanın tümünü potansiyel terörist olarak görmek bize yakışmaz, eğer yurttaşlık bilincimiz varsa.
Ne kör terör ne de devlet terörü...

*** 

Bakın her taraf yangın yeri!
30 yıldır vatana “feda edilen evlatlar” diyerek şehit tabutlarını sırtımızda taşımak, o gençleri ölüme götürmek...
Uzman çavuşlar, astsubaylar, teğmenler, binbaşılar, polisler... Dağların kuytuluklarında etkisiz hale getirilen gençler...
Hepsi ama hepsi bizim insanımız, bizim çocuklarımız...
Bu acıyı sadece bir kişi değil, yurdun her yerinde yoksul aileler ve duyarlı olan herkes yaşıyor.
Tüm evlatlara hayat, adalet, hukuk istiyoruz...
Bizi ölümler ülkesinde yaşatmaya kimsenin hakkı yok... İnsanları asit kuyularına atmaya, çocukların kafasına kurşun sıkmaya kimsenin hakkı yok...
O kasalı, bol sıfırlı, dolarlı evlatlar vatana feda edilmiyor, onlara yaşam hakkı tanınıyor...
Olan yoksullara oluyor, yoksullara!
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları