Hikmet Çetinkaya

Hüzün!...

02 Ocak 2016 Cumartesi

Yeni yılın sabahında içimde alevlenen hüzün, umutlarımı alıp götürüyor...
Üç gündür yağan kar, beyaz örtü, geride kalmış anılar, sevgi, aşk, yalnızlık...
Bilinmez bir başkaldırı yüreğimizin derinliklerinde filizlenip yaşamın olağan akışı içinde farklı anlamlar yüklüyor tümcelere.
Hava soğuk, buz kesiyor...
Üşüyorum!
Czeslaw Milosz’un dizelerindeki kaygı, gölgelerin kıpırdamadığı bir çiçeğe dönüşürken duraklamanın renklerini görüyorum beyaz örtünün üzerinde.
Edmond Jabes’in “kelimenin içindeki hayatla ölüm arasında söyleşi”si bilmem sana bunca yıllık özlemi anımsatır mı?
İstersen o acının yanı başına sözcükleri koy, hayatı koy, faili meçhulleri koy, yakılan ormanları, büyük göçü, çocuk ölümlerini...
Uğur Mumcu’yu koy, Hrant Dink’i, Musa Anter’i...
Kaç kişi öldü, kaçı etkisiz hale getirildi şöyle bir bak...
Onat Kutlar’ı anımsa istersen, Gaffar Okkan’ı, şehitleri, onların analarını, babalarını, eşlerini, çocuklarını...
Ölü bebeler ülkesinin çocuklarını, yasakları, yüreğin acısa da anla.
Evrenin var oluşunu düşün istersen, insanlığı, işkenceden geçen, vatana feda edilen evlatları.
İçimizdeki hülyanın izlerini görmeye çalış, kabuk bağlayan yaralara bak karlı kış gününde, 2016’nın sabahında...

***

Senin belirlenmiş arzun, yaşama sevincin namlunun ucunda olmasın çocuğum...
Sevdan yarım kalmasın!
Yüreğinde büyüyen sıkıntı, o bilinmez başkaldırı sakın seni tasalandırmasın. O şafağın, aydınlığın adımlarıdır.
Kalbin atışıdır o, düşlerin ağırlaşmış dünyasında aşktır, sevdadır, umuttur, hayattır, sakın unutma...
Unutma karlı bir kentin sokaklarında yürürken kaybolan dalgalardaki suların çiçeğini, umudun bir anda kopup kaçışını, sevincin yok oluşunu...
Tasalanma sakın!
Ölümlerle çoğalacağımız yalanına kanma!
Bugünleri yaşarken, tarihin kanla yazılmış sayfalarına bak, Orgeneral Eşref Bitlis ve ekibini bir kez daha anımsa, Gaffar Okkan suikastının temeline in ve uzun uzun düşün.
Farklı görüşleri, düşünceleri, derin güçleri, özellikle Susurluk’un sayfalarını oku, bugüne ilişkin çok benzerlik olduğunu göreceksin...
Sorular sor kendine...
Silopi’de 57 yaşındaki Taybet İnan, Nusaybin’de dört çocuk annesi Emine Gök “etkisiz hale niçin getirildi” sorgula...
Bu sorgulamayı AKP, CHP, MHP de yapmalı, HDP de, Kandil de, “hükümdarlık” kurup çocuklarımızı ölüm tarlalarına gönderenler de...
İktidar toplumu ayrıştırmak için elinden geleni yaptı. Muhalefet halkımızın 7 Haziran’da önlerine koyduğu sofrada gerekeni yapamadı, oyuna geldi...
Ne demiştik seçimlerden sonra:
“Ne Türk milliyetçiliği ne de Kürt milliyetçiliği, emeğin örgütlü gücü!”
Yapılmadı, yapamadık!
HDP önüne konulan fırsatı tepti... Hem AKP hem de Kandil’in ekmeğine yağ sürdü...

***

Siz de karlı bir İstanbul sabahında hücrenizde uyandınız Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül...
2016’nın ikinci günü bugün.
Düşüncelerinize vurulan kelepçe, hepimize vurulmuş sakın unutmayın.
Ne yapılırsa yapılsın, kelepçelerimizi içeride de olsak dışarıda da, kırmasını biliriz...
İlkbahar sabahlarını da severiz, kış sabahlarını da...
Derin ve sessiz akşamlarda hüzün toplarız, umutlarımızı çoğaltırız, onlar zaman zaman bizi bırakıp gitse de...
Şair ne demiş:
“Eksiksizdin sen: bütün çıplaklığına sarınmış, bir orman yangınındaki ağaçlar gibi, onurlu ve korumasız...”
Yannis Ritsos’un dizeleri bir şarkı şimdi benim dilimde.
Can ve Erdem, gözlerinizi yumun Seferhisar’a doğru gidin, Sığacık’ta İyonya’nın lacivert sularını anımsayıp umudun, özgürlüğün türküsünü söyleyin!
İkinizi de kucaklıyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları