Hikmet Çetinkaya

Cumhuriyet Çınarı, Kıyımlar ve Ölümler...

29 Ekim 2013 Salı
Nasıl bir hukuk devletidir, nasıl adalettir bu
anlamış değilim...
Öyle 50 yıl geriye falan gitmeye gerek yok!
1980 öncesinden başlayıp bugüne bir yolculuk
yaptığımızda, katilleri de tanırız, cinayetlerin
arkasında olan derin güçleri de.
Hep korunur kollanırlar!
Devlet öyle ister, lamı cimi yok!
Gezi eylemleri sırasında Ethem Sarısülük’ü
beylik silahıyla vurup öldüren polis memuru
Ahmet Şahbaz dokunulmazlık zırhında.
Şanlıurfa’ya atanan “peruklu polis” dün
Ankara’da yapılan duruşmaya katılmadı.
Jandarma önce eğitimli köpeklerle mahkeme
salonunda bomba araması yaptı.
Ethem Sarısülük’ün aile bireyleri buna tepki
gösterdi. Bu arada avukatlardan kimlik soruldu.
Sanık polis ifadesini Şanlıurfa’dan telekonferans
yoluyla verecekti.
Avukatları böyle ifade alınmasını istedi.
Tıpkı Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın
yaptığı gibi...
Mahkeme polis memurunun tutuklanması
istemini kabul etmedi.
Neden?
Kaçma ve kanıtları yok etme olasılığı olmadığı
için...
Biz böyle davaları çok gördük 70’li, 80’li,
90’lı, 2000’li yıllarda...
Gazi olaylarından tutun da Güneydoğu’da
işlenen cinayetlere dek.
Metin Göktepe ve Madımak, Hrant Dink
davaları...
Daha çok sayıda benzer dava...
***
İktidar, güvenlik güçleri ve yargı...
Nedense Cumhuriyet tarihimizde hep iç
içedir!
Dün Sarısülük davasının bitiminde yine olanlar
oldu, gaz bombaları atıldı.
Polis sanık yakınlarını engelledi...
Çıkan olaylarda 18 kişi gözaltına alındı.
Ethem Sarısülük’ün ağabeyi olaylara tepki
gösterdi:
“Lise öğrencisi bir kız arkadaşımız, polis müdahalesi
sırasında genital bölgesinden yaralandı;
kanama durdurulamıyor... Genç kız Başkent
Hastanesi’nde ameliyata alındı.”
16 yaşında bir kız öğrenci...
Polis, onları düşman gözüyle görüyor...
40 yıl önce de böyleydi, 40 yıl sonra da
böyle!
Hayatın ucundan tutunmuş yarınlarımızın
aydınlık çocukları hep böyle vuruluyordu.
Ya başından ya da genital bölgesinden!
16 yaşındaki Berkin E. gibi...
Çocuklarımız, gençlerimiz vurulurken benim
halkım uykudaydı.
Zaten çabuk unuturdu bu tür olayları...
Acımasızlar cehenneminde yaşamak çok
zordu...
Zorbalar, zalimler kuşatmıştı bizi.
Hep yazdığım gibi:
“İçimiz yangın yeri!”
O gençleri ve çocukları hemen yaftalarsın,
“terör örgütü üyesi” dersin, içeri atarsın.
90 yıllık Cumhuriyetimizin alın yazısıdır bu!
Cumhuriyete sahip çıkmak ama nasıl?
Cumhuriyetimizin 90. yılını kutluyoruz şarkılarla,
türkülerle...
90 yılı geride bırakırken, haydi 63 yıl önceye
bakıp, 1950’den başlayalım.
Demokrasimiz ve özgürlüklerimiz ortada!
Hukuk devletimiz karşımızda!
Ülkeyi yönetmiş olanlar da, yönetenler de...
Sadece yaşayanlara bakıp karar verin!
***
Laik demokratik Cumhuriyetimizin altı hem
sermaye sınıfı hem de gericiler tarafından
oyuldu.
Bağımsız devlet dedik ama bağımlı bir devlet
olduk...
Emekçiler daha yoksul, varsıllar daha da
varsıl oldu!
Emperyalizmin kurduğu tuzaklara düştük,
taşeron olduk, etnik ve dinsel ayrımcılığın
içine düştük...
Kör milliyetçiliğin çukurundan kurtulup yurtsever
olamadık!
Çocuklarımızı, gençlerimizi, emekçilerimizi,
aydınlarımızı, yazarlarımızı, sanatçılarımızı ya
zindanlara attık ya da öldürdük.
Daha açıkçası aydınlanma devrimine sahip
çıkamadık!
Ben, hiçbir zaman Cumhuriyetimize karşı kin,
nefret duyguları beslemedim ve beslemem.
Düşman olmam!
Şunu da bilirim:
Cumhuriyete sahip çıkan hep emekçiler
olmuştur!
***
Türkiye neoliberalizmin, küresel güçlerin
egemenliğinde.
Yoksulu aydınlatacak olanlar sosyalistler ve
emekçilerdir!
Eğer bu gerçekleşmezse daha çok Ethem
Sarısülük’ler, Uğur Mumcu’lar, Musa
Anter’ler, Doğan Öz’ler, Hrant Dink’ler öldürülür;
emekçiler, aydınlar, yazarlar, gazeteciler,
bilim insanları, yurtseverler, sosyalistler,
komünistler, Türkler, Kürtler zindanlarda yatar!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları