Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı

19 Ocak 2016 Salı

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Avrupa turuna çıktığı bir sırada, Türkiye’nin AB ile sorunlu ilişkilerine, Ankara’nın kabul ettiğini söylediği fakat uymadığı “Kopenhag Kriterleri” açısından bakarsak ortaya olumlu bir görüntü çıkmıyor.
Bilindiği gibi, AB üyeliği için uyulması şart olan bu kriterler, demokrasi ve insan haklarını ilgilendiren tüm konulardaki yüksek standartları belirliyor.
Avrupalı diplomatlar Türkiye’de özellikle son dönemde bu açılardan yaşanan ihlalleri kaygı ile izlediklerini gizlemiyorlar. Bunların başını çekenlerden birisi de İngiltere Büyükelçisi Richard Moore. Bu ise Davutoğlu’nun ilk durağının Londra olması açısından manidar.
Diğer Avrupalı büyükelçilerin de aynı görüşte olduklarını, kendileriyle temas halinde olanlar biliyor. Yapılan açıklamalardan Avrupa’nın, demokrasi, insan hakları, basın ve fikir özgürlüğü ile hukukun üstünlüğü gibi konularda Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerini önümüzdeki dönemde sürdüreceği anlaşılıyor.
Buna rağmen, genellikle olumsuz gelişen uluslararası dinamikler Avrupa’da da AKP iktidarının lehine işliyor. Mülteci krizi ve İslami terör ile mücadele eden Batı, demokrasi ve insan hakları açısından Türkiye’de yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Ankara’yı “hoş tutmaya” çalışıyor.
Türkiye’deki ihlaller konusunda Avrupa adına yapılan açıklamalar ise sanki “âdet yerini bulsun” anlayışıyla yapılıyor, yoksa bunların AKP nezdinde bir ağırlığının kaldığı söylenemez. Özetle, Batı’nın “çifte standardı” bu kez AKP’ye yarıyor.
Uzun bir kopukluk döneminden sonra kasım sonunda Brüksel’de yapılan ABTürkiye zirvesinin mistiğine kapılan Başbakan Davutoğlu, orada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB süreci için “tarihi bir gün yaşanmakta olduğunu” söylemiş, Avrupalı liderlere bu “yeni başlangıç için” teşekkür etmişti.
Fakat işin aslına bakacak olursak, göz boyamaya dönük bir iki “müzakere faslının” açılmasına ve Avrupa’nın, aslında tutulması zor olan bazı vaatlerde bulunmasına rağmen, üyelik perspektifimizin durduğu yerde saymaya devam edeceğini öngörmek çok da zor değil.
Bunun nedeni ise sadece Türkiye’nin AB’nin temel değerlerinden her gün daha fazla uzaklaşıyor olması değil. AB de kendi içinde zor bir dönemden geçiyor. Mevcut birliğini kurtarmaya çalışan Avrupa’nın, demokratik değerlerden uzaklaşan bir ülkeyi üye yapmak için fazla çaba sarf etmeyeceği aşikâr.
Fakat bu durumun AKP iktidarını rahatsız ettiğini gösteren fazla bir emare yok ortada. Avrupa’nın, mülteciler ve IŞİD ile mücadele gibi konularda Türkiye’ye muhtaç olduğunu göstermesi -ki şu anda yaptığı budur- AKP’ye yetiyor, çünkü bunu içerde siyasi prime dönüştürebiliyor.
Yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümünde olan AKP, AB üyeliği için uyulması gereken “Kopenhag Kriterleri” ile Türkiye’de kurmak istediği düzenin uyuşmadığını çoktan anladı. AKP’nin bu kriterlere uyması, din eksenli ideolojisinden vazgeçip laik dünya görüşü ile liberal demokrasinin tüm gereklerini eksiksiz kabul etmesi anlamına geliyor ki, bunu yapması mümkün değil.
Davutoğlu’nun Brüksel zirvesinde “Biz bir Avrupa halkıyız. Kıtanın kaderi hepimizin ortak konusudur ve Türkiye bu konuda elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır” demiş olması ise bu çerçevede güzel bir laf olmanın ötesinde fazla bir şey ifade etmiyor.
Kısacası, Avrupa Türkiye’ye artık, Mısır veya Suudi Arabistan gibi, stratejik değeri olan herhangi bir Ortadoğu ülkesi gibi bakarak Ankara ile bu bağlamda “pragmatik” ilişkiler geliştirmek istiyor, yoksa bunun ötesine geçip Türkiye’yi bir an evvel AB’ye üye yapmak gibi bir çabası yok.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları