Özgür Mumcu

Oraya varınca

20 Ocak 2016 Çarşamba

AKP iktidarında askerin siyasetteki rolü azaldı mı gerçekten? Yoksa var olan militarist reflekslerle siyasi iktidar arasında bir uzlaşma mı sağlandı? Hasan Karakaya için Akit gazetesine başsağlığı mesajı gönderilmesi “askeri vesayet”in tasfiyesinin bir ispatı mıydı? Yoksa uyuşmazlıklarını gideren Türkİslam sentezinin mutabakatının bir gereği miydi?
Meşhur açılım süreci gerçekten bir çözüm getirebilecek miydi? Çözümün yolu Nevroz’da hatırlatılan “bin yıllık İslam bayrağı”ndan, iktidarın özenle çizdiği yeni Öcalan portresinden, varlığı bir kabul edilip bir inkâr edilen müzakere masasından mı geçiyordu?
Demokratikleşme olmadan çözümün gelmeyeceğini söyleyenler, çözüm karşıtı statükocular olarak damgalanıyordu. Şimdi neredeyse aynı kişiler bölücü vatan haini diye içeri alındı alınacak.
Bugün AKP’nin eski hasımlarından bazıları AKP’nin vatanın bütünlüğünü sağlayacağına inanıyor.
Siyaseti militerlikten ne kadar uzaklaştırdıysa, çözüm sürecini nasıl yürüttüyse, vatanın bütünlüğü siyasetini de o şekilde yürütecek.
Bu bir takıntının iktidarıdır. Şu anda anayasaya aykırı bir şekilde yaratılan fiili durum kurumsallaştırılmadan da bu takıntı giderilmeyecek.
Bu takıntıya saplanıldığı sürece de içinde bulunduğumuz istikrarsızlık türbülansı devam edecek.
Bu istikrarsızlık türbülansının haziran ayından bu yana oy ve kamuoyu desteği olarak iktidarın lehine olduğu ispat edilmiş vaziyette.
Askeri vesayetle mücadele için, çözüm süreci için iktidara destek verenlerin nasıl işlevleri bitince birer safra gibi atıldıkları ortada.
Bugün olan biteni bir bölünmez bütünlük mücadelesi olarak değerlendirerek iktidara destek verenler de iktidar nihai amacına ulaşınca aynı kaderi paylaşacak. İktidar, özellikle Arap Baharı’ndan beri Ortadoğu’da kurulacağını umduğu Müslüman Kardeşler network’üne ağabeylik yapma hayaline kapıldı. O hayal çok sekteye uğradı. Ancak bu ham hayal Suriye özelinde devam ediyor.
Bu ağabeylik için Türkiye’de bir başkanlık istendi. Hem Suriye’de Kürtlerin alan kazanmasıyla hem de müzakereden başkanlığa destek çıkmamasıyla, açılım suya düştü.
Şimdi sırada güvenlik politikalarına tam gaz vererek, cemaat ve ayrılıkçılıkla mücadele etme görüntüsüyle bürokrasiden güç alma ve milliyetçi oyları cezbetme safhası var.
Bir erken seçimle başkanlığa geçene kadar destek olacak ve sonradan hızla tasfiye edilecek yeni gönüllüler bulundu.
PKK’nin saldırılarını da hendek kazarak cepheye çocuk askerleri sürmesini de onaylayan yok. PKK kendine göre bir hesap yapmış ve çatışma ortamından faydalanacağını öngörmüşe benziyor.
Memlekette barış ve demokrasi isteyenlerin ise şunu öngörmesi gerek. Çatışma bu şekilde sürdükçe beraber yaşama iradesi hırpalanıyor, Türkiye çoğulcu bir ulus olmak yoluna gireceğine etnik ve dini kimliklerin paramparça ettiği tam teşekküllü bir Ortadoğu devleti olmaya doğru ilerliyor.
Memleketin bu tuzağa düşmemesi ise çoğulcu bir parlamenter rejime bağlı.
Çatışmaya ve koşarak gelen başkanlığa şu ya da bu sebeple destek vermekte olanlar, buralara nasıl vardık diye sorduklarında, bugünleri hatırlayacaktır.
Güçlü adam Türkiye’yi zayıflatır.
Güçlü ve denge mekanizmaları çalışan bir demokrasi ise Türkiye’yi güçlendirir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları