Olaylar Ve Görüşler

Önkosul insan haklarıdır

06 Şubat 2016 Cumartesi

İnsan hak ve özgürlüklerinin, evrensel değer, ilke ve kurallara göre eksiksiz biçimde güvenceye alınması, ‘yeni’ anayasa yapılmasında önkoşuldur. Bu sorun, rejimin niteliğinden bağımsızdır çünkü. Uzlaşma, buradan başlamalıdır.

AKP’nin gerçek niyet ve yüzünü ortaya koyacak bir önkoşuldur bu. Çünkü “Saray dayatması başkanlık” uğruna ikinci kez başlatılan süreci sonuçsuz bırakmaktan, uzlaşma komisyonu masasını da devirmekten kaçınmayacaktır!
İnsan hakları önkoşuldur. Çünkü anayasa, tepeden tırnağa yeniden ele alınsa bile, Türkiye’nin “hukuksal olarak” bağlı olduğu kurallar vardır. Bunlar, iktidarların yaklaşım ve politikaları ne olursa olsun, geçerliliğini her koşulda sürdüren “onaylanmış” insan hakları sözleşmeleridir. Rejimin adı ne olursa olsun bağlayıcıdır. Yalnızca onaylanan sözleşmeler değil kuşkusuz. Uygulanmasını denetleyen yetkili organların kararları da bağlayıcıdır.

Uzmanlık işidir
Sözleşmelere ve içtihatlara aykırı düzenleme yapılmaması için, her maddenin yazılmasında, hakları tanımlayan sözcük ve kavramların seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu nedenledir ki anayasa yazılması, öncelikle bir “uzmanlık”, disiplinler arası bilgi ve birikim işidir. Sözleşmeler ve yetkili denetim organlarının içtihatları, “alt sınır”dır. Anayasa, bu sınırın üstüne çıkıp daha ileri güvenceler getirebilir. Ama “ulusal koşullarım” diyerek, altına inemez. Gerek içeriğin belirlenmesinde, gerekse kısıtlama koşullarının düzenlenmesinde, ne sözleşmeler ne de denetim organlarının kararları göz ardı edilebilir. Uluslararası insan hakları, pozitif ve içtihat hukuku boyutlarıyla bölünmez bir bütündür; ‘yeni’ anayasanın, onsuz olmaz alt sınırıdır.

Bölünmezlik
İnsan hakları sözleşmeleri; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden beri geçerli olan “bölünmezlik, bütünsellik ve karşılıklı bağımlılık ilkeleri” gereği, yalnızca kişi haklarıyla siyasal hakları güvenceye alan sözleşmelerden oluşmaz. Birinci, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü kuşaklar olarak, birbirinden ayrılamaz insan hakları. Birinin ötekine öncelik ve üstünlüğü yoktur. Sosyal haklar da insan haklarıdır. Eylemli ve eksiksiz olarak kullanılmaları, sıkı biçimde birbirine bağlıdır. Bunun bir anlamı da şudur: İnsan hakları, “disiplinler arası” bir alandır, belirli bir disiplinin tekelinde değildir.

‘Üye devlet’ bağlılığı
Türkiye, “taraf devlet” ve “üye devlet” olarak, tüm insan hakları sözleşmeleriyle bağlıdır. Sorumluluğu, salt “usulüne göre yürürlüğe konulmuş” sözleşmelerle sınırlı değildir. Çünkü “insan hakları ve temel özgürlükler”, üyesi olduğumuz evrensel ve bölgesel ölçekli uluslararası kuruluşların anayasalarında yer alan “kurucu ilkeler”den biridir. Bu nedenle, tüm üye devletleri, dolayısıyla kimi insan hakları sözleşmelerini onaylamamış olanları da bağlar. Buna özgü uluslararası denetim sistemleri vardır ve işletilmektedir.

Saydamlık
Başarısızlıkla sonuçlanan birinci Uzlaşma Komisyonu deneyiminden çıkarılacak ilk ders şudur: Bu kez, çalışmalar asla “gizli” yürütülmemelidir. Komisyon, başından sonuna, açıklık ve saydamlık ilkelerine uygun bir yaklaşımla çalışmalıdır. Başlamadan da, ikide bir üzerinde uzlaşıldığı yinelenen 60 maddeyi, gerekçeleriyle birlikte kamuoyuna açıklamalıdır. Ve özellikle iktidardan bağımsız kalmayı başarabilen emek örgütleri, hiç değilse iktidar yanlısı olanlar kadar, yalnızca kendileriyle doğrudan ilgili olduğunu sandıkları haklarla sınırlı kalmaksızın ve hele hele “yasak savıcı” bir tutum takınmaksızın, önerilerini gerekçeleriyle birlikte ortaya koymalıdır. Süreci de sonuna değin titizlikle izlemelidir.
İnsan haklarında evrensel değer, ilke ve kurallara uygun bir anayasal düzenleme, aslında üyesi ve sözleşmelerine taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi’nin kurucu belgelerinde yazılı olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, sosyal adalet, eşitlik vb. ilkelerin de önkoşuludur.
İnsan haklarının “Türk tipi” yoktur!

Prof. Dr. MESUT GÜLMEZ
Emekli Öğretim Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları