Hikmet Çetinkaya

İnsanlık ayıbı...

13 Şubat 2016 Cumartesi

Yeni anayasa, başkanlık sistemi tartışmaları sürerken gözler Suriye’deki gelişmelerde...
Türkiye’nin bölgede giderek yalnızlaşması, ABD’yle arasındaki gerginlik, başkanlık sisteminin hayata geçmesi için Saray’ın dayatmacı tutumu akla şu soruyu getiriyor:
“Türkiye hangi yöne doğru kayıyor?”
Siyasal iktidarın demokratikleşmeyle ve özgürlüklerle pek ilgisi yok.
Saray da aynı tutum içinde...
Anayasa Komisyonu’na CHP ve HDP üye veriyor...
Neden, niçin?
Çünkü ortada var olan bir gözdağı var iktidar cephesinden:
“Ya başkanlık, ya kaos...”
Hukukun yok sayıldığı, gazetecilerin yazdıkları haberlerden ötürü zindana atıldığı, medyanın susturulmaya çalışıldığı bir süreçten geçiyor Türkiye.
Güneydoğu’da kan gövdeyi götürürken Halep’ten kaçanların sayısı 700 bin.
Gerçekten olağanüstü dönemler yaşanıyor, Cizre’de kaç kişinin öldüğü bilinmiyor.
Terör belasından kurtulamayan Türkiye, bir cenderenin içinde kıvranıyor, olan yoksullara, emekçi halka oluyor.
Dilim “bir iç savaş ortamına doğru sürükleniyoruz” demeye varmıyor.
Çok sık değindiğim o “ateş çemberi” ya da “ateş topu”, Güneydoğu’dan tüm ülkeye yayılacak gibi...
Başkanlık sisteminin dayatılması, demokratik hak ve özgürlüklerin yok sayılması, hukukun üstünlüğü ilkesinin önemsenmemesini içime sindiremiyorum.
Bir ülkede eşit yurttaşlığın hayata geçmesi o denli zor mu?

*** 

Yaşadığımız böylesine sancılı bir dönemde demokratik bir anayasa yapılır mı?
Böyle bir ortamda CHP ve HDP’nin “Anayasa Komisyonu”na üye vermesi doğru mu?
Yakın tarihin sayfalarını karıştırdığımızda bu tür anayasalar ya darbe ya da savaş koşulları içinde yapılmış hep.
Akşam yatağa ölümlerle giriyoruz sabah uyandığımızda yeni ölümlerin olduğunu görüyoruz.
Artık yaşamın kara örgüsü içindeyiz, sanki bir deniz fırtınasının ortasında kalmışız.
Kimi zaman duyarsız, kimi zaman duyarlıyız.
Umudun ılgınını yitirmişiz!
Birini hiçbir zaman ötekinden ayırmadan, yurttaş olmanın bilinciyle davranmak, bir sevgi ormanının derinliklerinde kaybolmak bize önemli katkılar sağlar...
Barış umuduyla doğan çocuklar birer ikişer minik tabutlara konulurken, şehit cenazeleri kaldırılıyor ülkenin dört bir yanından.
Bakın bahara az kaldı...
Suriye’de yaşanan iç savaş
o yoğun göç, kadınlar, çocuklar...
Olmadık öyküleri dinlemek, demokrasi ve özgürlükleri çiğnemek, çocukların umutlarını çalmak neye yarar?
Onun için hep birlikte haykırmalıyız, sesimizi duyurmalıyız, toplumsal muhalefet için adım atmalıyız.
Biz, ne başkanlık sistemi istiyoruz, ne kaos... Ne terör istiyoruz, ne de çatışma...
Savaş değil barış, diye seslenip insanca yaşamak için haykırıyoruz:
“Biz demokrasi, özgürlük, evrensel hukuk, adalette eşitlik ve dürüstlük istiyoruz...”

*** 

Hayatı yaşanır hale getirmek istiyorsak, tek adamlığa karşı demokratik tepkimizi kullanmak, emekçilerin, yoksulların haklarını savunmak görevimiz olmalıdır.
Her şeyi ama her şeyi, kendisi gibi düşünmeyen bilim insanlarını, sanatçıları, gazetecileri hainlik, casusluk, teröre yardımla suçlamak hiçbir siyasal iktidarının işine yaramaz.
Ne hiddet, ne de şiddet!
Ege Denizi göçmen çocukları, derin sularda çırpınan Aylan’ı, gençleri, kadınları, erkekleri yutuyor...
Hayat duruyor, hayat!
Biz kurtuluşu AB’den gelecek 3 milyar Avro’ya mı bağladık!
Yazıktır yazık!
İnsanlık adına çok yazık!
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları