Hüsran

23 Şubat 2016 Salı

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kalbinden vuran terör eylemi sonrasında yapılan açıklamalar, özellikle de Ankara’ın eylemin sorumlularıyla ilgili olarak sunduğu bilgi ve “deliller” karşısında ABD’nin tutumu, iki ülke arasında ciddi bir güven bunalımının varlığı yolundaki görüşleri bir kez daha su yüzüne çıkardı.
Obama ile Erdoğan arasındaki uzun telefon konuşmasının ardından Washington ve Ankara’dan yapılan açıklamalardaki farklılıklar ise güven bunalımının tırmanacağını gösteriyor.
Birbirini izleyen eylemlerin sonucunda, içinde bulunduğu bölgenin yanı sıra, devletin erklerindeki keyfiliğin ürünü istihbarat zaafıyla, gırtlağına kadar battığı etnik iç savaşın da etkisiyle, Türkiye artık terör açısından büyük risk taşıyan ülkelerin başında yer alıyor.
Çok kaygı uyandırıcı olan bu durumdan daha kötüsü de, Türkiye’nin artık güvenilemez bir ülke haline gelmesidir ki, bu da terörle mücadeleyi de olumsuz etkilemektedir.
Aslında Türkiye ile ABD arasındaki güven bunalımı yeni değil. Washington çeşitli vesilelerle, çeşitli mevkideki yetkilileri aracığıyla kâh örtülü kâh açık bir şekilde Tayyip Bey’in güvenilirliği konusundaki kuşkularını dile getirmişti.

***

Oysa bir zamanlar, Başkan Bush Irak’a müdahale etmeden önce, Ankara’da iktidarda Ecevit’in bulunmaması için yapılan alan temizliği harekâtının baş aktörü olan Tayyip Bey “en güvenilir kişi” konumundaydı. O kadar ki, geçmesini taahhüt ettiği 1 Mart tezkeresinin nitelikli çoğunluk barajına takılmasının faturasını bile Amerikalılar ona kesmediler. Tezkerede çuvallamasına rağmen büyük bir afiyle “BOP’un eşbaşkanı” olduğunu ilan edebilen Erdoğan’a duyulan güven önemliydi. Çünkü Tayyip Bey’in merkezinde olduğu model, küreselleşme döneminin evrensel çaplı, çok boyutlu yeni planıydı. Tayyip Bey ile birlikte artık uluslararası alanda “ılımlı İslam” etiketi ile piyasaya sürülen hareket, İslami muhafazakârlığı ideolojik alanda kapitalizmin gerekleriyle bağdaştırırken, İslami muhafazakâr değerleri piyasa ekonomisinin aksaksız çalışmasını sağlayacak düzeyde bir demokrasi ile nikâhlayacak, bölgenin ABD çıkarlarına uygun yeni oluşumuna ayak uyduracak, yeni oluşun dengelerini aksatmayacak ve o dengeler içinde sırıtmayacak bir tavır alabilecek, Avrupa ile tam kaynaşamamış ama kopuk da olmayan ilişkileri başarı ile sürdürecek, küreselleşmenin istemlerine yanıt verebilecek bir yapıya kavuşturacaktı.
Belirli bir ekonomik gelişmişlik düzeyinin üstyapısını oluşturan bu “ılımlı İslam” sayesinde bir taşla birkaç kuş birden vurulacak, bir yandan İslam uysallaştırılır, böylelikle primitif ve terörist antiemperyalizmi törpülenirken, küreselleşmenin önünde büyük engel olark gördüğü ulusalcılık, (Türkiye bağlamında Kemalizm) saf dışı edilecekti.

***

Bu çok iddialı proje başta başarı ile yürür görünüyordu.
Ama zamanla aksamaya başladı.
Tayyip Bey’in başlangıçta dikkat çekildiğinde, reddedilen gizli gündemi yavaş yavaş beliriyor, içeride demokrasinin “d”si kalmıyor, Avrupa ile ilişkiler istenen raya oturmuyor; bölgedeki değişim ve gelişmeleri, mezhepsel takıntıları yüzünden iyi okuyamayan Tayyip Bey’in politikaları zaman içinde, “ılımlı İslam”ın bütün vaatlerini boşa çıkarıyor, sorunlarının çözümünde yardımcı olacağı yerde, kendi bir sorun olarak ortaya çıkıyordu.
Şimdi, Washington’dan bakıldığında Tayyip Bey ne yapacağı belli olmayan bir serseri mayın izlenimi uyandıran, güvenilmez bir kişi olarak görülmektedir.
Tayyip Bey uygulaması, kendisiyle birlikte, “ılımlı İslam”ın da iflasını ilan etmiş bulunmaktadır.
Başlangıçta, başarıyla yürümüş görünen Tayyip Bey, modeli dizayn edenler için artık tam hüsrandır.
Bu hüsranın acısını kim çekecek dersiniz?
Sakın alavere dalavere Türk Mehmet nöbete olmasın? Malum, değişen zaman içinde, Kürt Mehmet’in yerini artık Türk Mehmet aldı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları