Çiğdem Toker

Yanlış hesap

27 Şubat 2016 Cumartesi

Bir dakikası dahi hak gaspıydı.
Arkadaşlarım, meslektaşlarım Can Dündar ile Erdem Gül, 92 gün sonra serbest.
İçimizden fasılalarla dışarıya vuran sevinç dalgaları.

Eksikli, buruk da olsa özlemişiz göz aydınını, kaç zaman sonra bir sabah, içinde özgürlük geçen bir haberle uyanmayı.
Apaçık haksızlığa uğramış olmanın yol açtığı isyan, keder ile birikmiş hüzünden oluşan tortu dağıldı.
92 gündür sürekli aldığımızı fark etmeden, içimizde tuttuğumuz, tuttukça büyüttüğümüz sayısız nefesten oluşmuş
o kocaman derin nefesi bir anda dışarıya verdik.
Karamsarlığın, bu ülkeye has zihinsel konforu “biraz daha kalabilirler sanki” dedirtse de bir köşede hep çiçek açsın diye suladığımız ümit adlı o bitki, bu kez yanıltmadı bizi.
Sevinçliyiz. Ama daha çok yolumuz var.

*** 

Can ile Erdem’in Silivri’den çıkar çıkmaz tutuklu meslektaşlarımız için yaptıkları vurgu, meslek onuru ve dayanışma bakımından çok kıymetli.
Zira hepimiz farkındayız: Tahliyeleri, ifade özgürlüğü üzerindeki rejim baskısının hafiflediği anlamına gelmiyor.
Banu Güven’in dün Can ve Erdem ile röportaj yaparken imc tv ekranlarının karartılması, apaçık kanıtı.
Hem de basın özgürlüğü konuşulurken...
Görünürdeki sebep, başsavcılıkça Türksat’a gönderilen, “terör örgütü propagandası” yapıldığına dair bir yazı. Dosyada gizlilik kararı olduğu için ayrıntı öğrenilemiyor.
Oysa imc tv, RTÜK’ten lisans almış bir kurum. Denetim öncelikle RTÜK’te olmalı.
Kamu kaynaklarıyla kurulmuş bir platform olan Türksat, RTÜK’ü devre dışı bırakarak bir kanalı nasıl karartabilir?
Cevap yok.

*** 

Cevabını bildiğimiz bir şey var ki, o da tıpkı Cumhuriyet, BirGün, Evrensel gazeteleri gibi imc tv’nin de “habercilik” yaptığı.
Rejim ve iliştirilmişleri, buna “muhalif habercilik” diyorlar ya, bakmayın siz.
Erdem Gül’ün dün çok isabetli vurguladığı gibi “muhalif gazetecilik diye bir şey aslında yoktur.”
Ya gazetecilik vardır ya da iktidar propagandası.
Gazetecilik doğası gereği zaten, iktidar denen aygıtı, ilişkiler ağını denetler. AKP rejiminin denetime duyduğu alerjiyi de “muhalif medya” tabirinden daha iyi anlatan bir sembol olamazdı.
Zaten “muhalif gazetecilik” tabiri, AKP iktidarı öncesinde olmadığı gibi, AKP iktidarının ilk yıllarında da kullanılan bir deyim değildi.
Ne zaman, 2011 seçiminden de güçlenerek çıktı, referandumu tamamlandı, kendi medyasını inşa etme yolunda mesafe aldı. Ondan sonra “muhalif medya” tabirini sık duymaya başladık.
Ne var ki, iliştirip satın alamadıkları her medya alanını “muhalif” diye tanımlasalar, kapatıp sustursalar, karartıp gözdağı verip içeriye atsalar da istedikleri sonucu almaları artık imkânsız.
Can ile Erdem, içeriden dimdik çıktı. Bedeli 92 gün özgürlüklerinden kısıtlanmak olsa da bu süre, gazeteciliğe eşsiz bir katkı sağladı.
İnsan merak ediyor gerçekten. Rejim baskıyı artırırken şu sorunun cevabını da mı düşünmüyor:
MİT TIR’ları haberi, 92 gün önce mi daha yaygın ve küreseldi?
Bugün mü?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları