Aslı Aydıntaşbaş

Avrupa’yla sıkıntılı yaz

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Sosyal medyada “kulisçi” diye geçinenlerin aslında palavracı olduğunu, iktidara yakın diye Ankara dedikodusu aktaran gazetecilerin de aslında bir türlü iktidarın merkezine nüfuz edemediklerini, dün açıklanan kabineyle gördük.
Global piyasalar açısından kritik önemi olan tek isim Mehmet Şimşek, kabinede kaldı. Şok. Ahmet Davutoğlu’na yakın diye gideceği söylenen Lütfi Elvan da. Şok. İktidar partisinin ilk dönemindeki oy artışında hatırı sayılır rolü olan sağlık politikalarının mimarı Recep Akdağ geri dönüyor. Sürpriz. Ve Avrupa’yla ilişkilerin son derece sıkıntılı bir düzlüğe girdiği bir dönemde, Ömer Çelik AB Bakanı...
Türkiye’nin artık “fiili” olarak başkanlık sistemine geçtiği yorumu sıkça yapılıyor. Yanlış değil. Cumhurbaşkanı’na yakınlığıyla bilinen Mevlüt Çavuşoğlu, Ahmet Davutoğlu döneminde bir türlü Dışişleri Bakanı olduğunu hissedememişti. Davutoğlu hem bakanlığa hem de dış ilişkilere hâkimdi.
Bundan sonraki süreçte ise dış politika ve temsil konusunda Türkiye’nin yegâne yüzü Tayyip Erdoğan olacaktır. Dış politika Saray’da yapılacak.
Ahmet Davutoğlu’nun gönderilişinde Avrupa’yla kurduğu iyi ilişkilerin de bir rolü olduğu sır değil. Erdoğan’ın bu durumu kendisine yönelik bir “komplo” ya da “operasyon” olarak gördüğüne dair kuvvetli emareler var.
Bu yüzden de tam Türkiye-Avrupa ilişkilerinin ivme kazandığı dönemde, Davutoğlu’yla birlikte kurban edilen, AB Bakanı Volkan Bozkır ve müzakere süreci oldu.
Diplomat kökenli Volkan Bozkır’ı denklemden çıkardığınızda, Ömer Çelik iktidar partisinden AB Bakanlığı’na getirilebilecek yegâne isim. AKP’nin mevcut Meclis grubunda, Avrupalılarla aynı masaya oturtabileceğiniz başka da isim yok. Çelik ağır bir muhafazakâr değil; İngilizcesi pek akışkan olmasa da liberal-entelektüel bir tarzı var; Batı dünyasının kodlarını iyi tanıyor.
Avantajı, Davutoğlu’nun yapamadığı bir rahatlıkla Erdoğan’la konuşabilmek. Davutoğlu, Erdoğan’ın “etrafından dolanmayı” seçmişti, Ömer Çelik ise doğrudan yüzüne “Bunu böyle yapalım” diyebilir.
Dezavantajı ise, Türkiye-AB ilişkilerinde yolun sonuna gelinmiş olması...
Bundan sonraki dönemde Avrupa’yla ilişkiler, bir müzakere süreci değil, iki güç bloku arasındaki “ikili ilişkiler” olarak seyredeceğine kuşkunuz olmasın. Mesele sadece Davutoğlu’nun gitmesi ya da Türkiye’deki otoriterleşme değil.
Avrupalılar Ankara’nın artık bambaşka bir yola girdiğini görüyorlar. Merkel’in Erdoğan’a verdiği destek yüzünden Almanya’da yaşadığı iç sıkıntılara bakın. Avrupa Parlamentosu’ndaki isyana bakın. Gazeteciler hapse atılacaksa, Kürt meselesi karşılıklı öldürme ve yıkımla götürülecekse, akademisyenler hedef alınacaksa, İslamcı bir rota varsa, Avrupa ülkelerinin böyle bir Türkiye’yi kendi kamuoylarına kabul ettirmeleri mümkün değil. Nokta.
Bu yüzden bundan sonraki süreçte Erdoğan’ın en büyük sıkıntısı yine kendi imajı olacak. Cumhurbaşkanı’nın Avrupa ülkelerine “resmi ziyarette” bulunmak istediğini biliyoruz. (Sadece bir zirveye katılmak için öylesine uğramak değil, “devlet başkanı” olarak resmi protokol.) Özellikle de İngiltere’de kraliçeyi ziyaret etmek istediği sır değil.
Ancak Türkiye artık Avrupa için “zehirli” bir konu. Avrupalılar fellik fellik kaçıyorlar resmi ziyaret fikrinden. İngiltere ve Almanya özellikle. Bir Avrupalı diplomat, “Washington’da yaşananlardan sonra Avrupa’da kimse Erdoğan’ı ağırlamak istemiyor” dedi. (Söz ettiği Brookings’de gazetecilere yönelik saldırı.)
Ayrıca Avrupa’da bizde olmayan “protesto” özgürlüğü var. Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun Brüksel gezisi sırasındaki Kürt protestosunu “PKK çadırı” diye ne kadar diline doladığını hatırlarsınız. Kimse olası bir Erdoğan gezisinde protesto olmayacağının garantisini veremiyor. Almanya, Fransa ya da İngiltere’ye de gitse, aynı çadırlar olacaktır. O zaman siz düşünün kıyameti...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları