56 yıl önce bir cuma günü

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Dün, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 56. yıldönümüydü. Bir cumaya rastlayan bu günü hiç unutamam, zira o günün sabahında 23 gündür tutuklu bulunduğum Davutpaşa Kışlası’ndan salıverilmiştim. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkede yönetimi ele almış, sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti.
Nizamiye Kapısı bir anda salıverilen yüzlerce tutukluyla ana baba günüydü. Bir teğmenin yardımıyla bir cipe bindirilmiş, cipten cipe aktarılarak evimizin bulunduğu Moda’ya kadar gelmiştim.
O yılın nisan ayında öğrenci olayları başlayınca ben de İstanbul Liseliler Birliği diye bir örgüt kurabilmek için birkaç arkadaşımla birlikte yola koyulmuştum. Kentin önde gelen liselerini dolaşıyor, öğrencileri kitlesel öğrenci gösterilerine yönlendiriyorduk. 2 Mayıs günü kalabalık bir liseli grubuyla önce Cağaloğlu’nda Valilik önünde sonra da Harbiye’de İstanbul Radyosu önündeki gösterilere katılmıştık. Sıkıyönetim komutanlıklarına “Vur emri!” verilmişti. Ankara’da Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç, göstericilere her türlü şiddeti uygularken İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek bu emri “farklı” yorumlayarak askerlerine birer “sopa” dağıttırmıştı.
Askerler yine de bizi dağıtmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Radyoevi önündeki itiş kakış sırasında bir polis atının çiftesiyle yere yıkılınca kaçamamış, yakalanmıştım. İki gün boyunca emniyette sopa, dayak… Ardından “haşat” bir durumda askere teslim edilmiş, Davutpaşa’ya gönderilmiştim. Kışla bana cennet gibi gelmişti.
17 yaşında bir lise öğrencisi siyasal sokak olaylarına katılacak düzeyde siyasal bilince sahip olabilir miydi? Eğer evlerine her gün biri Cumhuriyet olmak üzere üç günlük gazete giriyorsa, evdeki büyükler bu gazetelerdeki haberleri, yorumları güncel olarak yorumluyorlarsa, sizin de kafanız normal ölçülerde çalışıyorsa ülkenin kötüye gittiğini görebiliyordunuz.
Olaylar sırasında bir tank paletinin altında kalarak can veren İstanbul Lisesi öğrencisi Nedim Özpulat da benim yaşımdaydı.
Evimize giren gazeteler her gün sansür nedeniyle sayfalarında beyaz lekelerle yayımlanıyordu. 16 Nisan 1960 günü TBMM’de yargının işlevini üstlenen, muhalefeti ve basını izleyerek suçlu gördüklerine dilediğince ceza biçen bir Tahkikat Encümeni kurulmuştu. Başta 83 yaşındaki yazar Hüseyin Cahit Yalçın olmak üzere gazeteciler, yazarlar hapse atılıyordu. Türkiye’nin, demokratlığını ilk iktidara geçtiği 19501954 yıllarından sonra geride bırakan Demokrat Parti eliyle bir diktatörlüğe sürüklendiğini görmemek için kör olmak gerekirdi.
Yine o cuma gününe dönelim… Moda’ya geldiğimizde hemen eve gidemedim. Çünkü peşinde bir GMC (Cemse) olan bir cip, cipimizin yanında durdu. İçindeki yüzbaşı bizim cipteki üsteğmene beni sordu. O semtten olduğumu öğrenince beni yanına çağırdı. Kamyon, ekmek dağıtıyormuş. Hangi eve ne kadar ekmek verileceği konusunda kendisine yardımcı olacakmışım… Neyse Moda Caddesi’ndeki apartmanlara ekmek dağıttıktan sonra buruna doğru caddenin ikiye ayrıldığı noktaya geldik. Orada da başka bir cip, içinde yine bir yüzbaşı… Elinde birtakım kâğıtlar; o da semtteki Demokrat Parti ileri gelenlerini ve işadamlarını topluyormuş. Cipin arkasında da askeri bir otobüs… Yüzbaşı elindeki kâğıtlardan birini uzattı, “Bunların evlerini göstereceksin!” Baktım, çoğu arkadaşlarımın ya da sokakta her gün karşılaştığım yaşıtlarımın babaları. “Hiçbirini tanımıyorum, bilmiyorum…” dedim yüzbaşıya. İnanmadı. Israr, vatan, devlet… Direndim. Nihayet pes etti. “Haydi, evine git” dedi, “sen dürüst bir delikanlısın…”
Doğru eve koştum. Sonraki yıllarda düşündüm… 27 Mayıs, başında amaçladığı gibi bir “ak devrim” olarak kalabilirdi. 1961 Anayasası ile Türkiye’ye özgürlükler getirdi. Tanıyamadığımız düşüncelerle, okuyamadığımız kitaplarla buluştuk. Anayasa Mahkemesi gibi çağdaş kurumlara kavuştuk. Ne var ki gelişigüzel tutuklamalarla, Yüksek Adalet Divanı’nda görülen anlamsız davalarla, nihayet Başbakan Adnan Menderes’e, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya verilen ölüm cezalarıyla lekelendi.
Keşke hep “ak” kalsaydı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları