Dönülmez Akşamın Ufkunda...

01 Haziran 2016 Çarşamba

Tarih genel olarak ilerlemenin tarihidir. Aradaki keskin gerilemeler, duraklamalar sonunda ilerlemeye boyun eğer. Bu insanı rahatlatan determinist bilgidir; mutluluk verir. Demek ki insanlığın gidişi “iyiye”, “güzele”, nasıl bir şey olduğunu daha görmemiş olsak bile “adalete” doğrudur. Bu nedenle umudu yitirmiyor, savaşlarla, adaletsizliklerle dolu geçmişe rağmen, “işte her şeye rağmen dönüyor” diyebiliyoruz.

***

Bilgi eskiyor. Teoriler tarihin sınavından geçebildikleri ölçüde kendilerini yeniliyor. İnsanın ufku Newton’dan Einstein’a, sonrasına; mikroya, makroya, denizlerin derinlerine, uzayın, zamanın eğrilen, bükülen boyutlarına doğru genişledikçe şaşkınlığımız artıyor. Ülkemizin kısa, birikimi sınırlı tarihinde ise bizi üzen, genel gidişe ters olaylarla boğuşuyoruz. Tarihin rotasının ilerleme yönünde olduğuna dair “kesin” bilgi bizi nedense rahatlatmıyor.

***

Sınıflı toplumun cenderesi her yerde, her ülkede, coğrafyada hükmünü sürdürüyor. Tamam; bu insanı aşağılayan sistem, sömürünün kaçınılmazlığını anlatıp duruyor. Tamam; “büyüme”, “kalkınma” masalları hâlâ sihirli. Yine de bu alçak sistemin demokrasi fikrine karşı koymakta zorlandığını görmüyor muyuz? Kapitalist sistemin genleri gerçek demokrasi ile uyuşmuyor. Bir anlamda çaresizdir; çarpıtarak, kendine yontarak, uygun formüllerle, “seçimdi”, “temsildi” idare etmeye çabalıyor.

***

Bizim talihsizliğimiz ise sürüp gidiyor. Kısa Cumhuriyet tarihimizin parladığı anları gizlemek, gözlerden uzak tutmak için ellerinden geleni yapanlar şimdi de ilerlemenin tümüyle tersine bir yola sokmaya çalışıyorlar bizi. Olabilir mi? Denedikleri ve epeyce mesafe aldıkları kesindir. Heveslendikleri rejimin tarihin gidişine ters olduğunu bile bile ısrar ediyor olmalarındaki sır, muhafazakârlığın fıtratında gizlidir.

***

Devlet kendini korumak, sisteme sıkı sıkı bağlı varlığını sürdürebilmek için yöntemler geliştirdi. “Temsili demokrasi” ve keyfe göre kullanılan “kuvvetler ayrılığı” bunlar arasında önde gelir. Her ikisi de sistemin garantisi, emniyet sübabı, kitleleri rahatlatmanın, sistemin iç dengelerini korumanın işe yarar yöntemidir. Ama yine de o iç dengeler halk için kapı açar, boşluk yaratır.

***

Bizdeki aklı evveller ise temsili demokrasiyi, otoriter rejimin icaplarına, “bu olmadı tekrar seçsinler” dalaveresine çevirirken “kuvvetler ayrılığı” ilkesini de aynı mantığın uzantısı olarak ortadan kaldırmaya, kapıları tümden kapatmaya çalışıyorlar. Hükümetten çok Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü gibi konuşan zat, “yargı elbette Cumhurbaşkanı’na bağlıdır” diyerek koyuyor son noktayı. Ama tarihte son nokta diye bir şey yoktur.

***

Tüm dünyada zorlananan sistem, sömürülenlerin, yoksulların, insanın isyanına karşı kendini garantiye alacak yöntemler bulamıyor. Bu nedenle Paris kaynıyor. Peki, bizde geçmişin hayaliyle yaşayanlar, halka hayatı zindan etmeyi iş edinenler, Yahya Kemal kadar gerçekçi olamaz, bilemezler mi, “dönülmez akşamın ufkunda” olduklarını.
Çok mu uzak Concorde Meydanı bize?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları