Hüseyin Baş

AB, 'Utanç Yasası' ile Göçmen Avında!

14 Ağustos 2008 Perşembe

Avrupa Birliğinin başı şu sıralar fena halde dertte. Birliğin kuruluş felsefesi sosyal dayanışma amacından saptırılarak içte ve dışta piyasa ekonomisine ve ABDye muhkemce bağlanmasını hedefleyen, ne var ki, 2005te yapılan halkoylamalarında Fransa ve Hollandada kabul görmeyerek suya düşen anayasasının bu kez neredeyse tıpkısının aynısı Lizbon Anlaşmasının en azından Fransada aynı akıbete uğraması korkusuyla halkoyundan kaçırılarak parlamentoda onaylanmasıyla sorun çözüme ulaşmış görünüyordu. Ancak beklenen olmadı ve 4 milyon nüfuslu ve 800 bin seçmenli küçük İrlanda, Mayıs 08 ortalarında yapılan referandumda Lizbon Anlaşmasına Hayır diyerek beklentileri boşa çıkardı.

Temmuzda birliğin başkanlığını üstlenecek Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozynin bu yeni krizi nasıl çözeceği, kuşkusuz merak konusu. Ancak sorun salt bu değil. Sırada Çek Cumhuriyeti var. Orada referandum yok. Ama Lizbon Anlaşmasının kabulü için Anayasa Mahkemesinin onayı şart. Bu ise Avrupa bütünleşmesine kuşkuyla baktığı bilinen Çeklerin çantada keklik olmadığının göstergelerinden sadece biri. Özetle, AB başkanlığı yanı sıra birliğin liderliğine de soyunacağı anlaşılan Sarkozynin işi kolay değil.

***

Krizden nasıl çıkılacağı konusunda rivayet muhtelif. Bunlar Sarkozynin üyeleri etkilemeyi hedefleyen Genişleme durur tehdidinden hayırcı İrlandaya bazı tavizler verilmesine kadar uzanıyor. Öte yandan İrlandanın Hayırı nedensiz değil. Örneğin Sosyalist Parti lideri eski milletvekili Joe Higgins’in, Irish Timesda yayımlanan söyleşisinde dile getirdiği gibi önde gelen siyasal partiler, büyük şirketler, medya, Katolik kilisesinin istemlerinin aksine halkın çoğunluğu Hayır demiştir. Sola göre bu karşı çıkışın kaynağında Avrupa Birliğinin liberal ekonomi politikaları mevcut bulunmaktadır. Dünya Ticaret Örgütünün (OMC), hizmetlerin serbestleştirilmesinin, özel sektöre ve kâr peşinde koşan şirketlerin sağlık, eğitim gibi kamu sektörüne girme hakkı tanınması için daha fazla özelleştirme dayatmasının önlenmesinin önündeki üye ülkelere ait veto engelinin kaldırılması ile ilgili önerisi yer almaktadır. Ayrıca Lizbon Anlaşması, İrlandanın tarafsızlığı ve bağımsızlığı için de tehlike arz etmektedir. Zira AB, tıpkı Afganistan ve Irak türünden saldırılara hazır olmak gerektiği görüşündedir. Bu ise üye ülkelerin bağımsız dış politika olanaklarının önünü kesmektedir. Biz İrlandalılar Avrupanın militarize olmasına, silah sanayiinin geliştirilmesine, hammadde pazarlarına yönelik emperyal güce dönüştürülmesine karşıyız. Reddedilen Lizbon Anlaşması bir yandan sermayenin serbest dolanımını kutsarken öbür yandan sosyal politikaları kilitlemekte, göçmen işçilere olmadık haksızlıkları reva görmektedir. O kadar ki, 18 Haziranda, AB Parlamentosunda, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Louise Arbourun göçmenleri hedef alan ve sivil toplum kuruluşları tarafından Utanç Yasası olarak nitelenen Dönüş Kriterleri yasasının oylanması öncesinde yaptığı uyarılara karşın yasa 206 hayır oyuna karşı, muhafazakârlar, liberaller ve ne yazık ki bazı sosyalistlerin katılımıyla 367 oyla yasalaşmıştır. Sözü edilen Utanç Yasasının tam da BMnin 20 Haziranı Dünya Göçmen Günü ilan ettiği bir sırada kabul edilmesi, Avrupa Birliğinin kuruluş felsefesinden ne denli uzaklaştığının şaşmaz kanıtı olarak görünmektedir.

***

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Antonio Guterrese göre, göçmenlerin sayısı artarak son derece tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Araştırmalara bakılırsa dünya göçmen sayısı 11.4 milyon, iç göçmenlerin sayısı ise 26 milyondur. Dünyadaki göçmenlerin hemen yarısı Afganlı ve Iraklıdır. Bunları yarım milyonla Kolombiyalı, Sudanlı ve Somalililer izlemektedir. Yine araştırmalara göre, Avrupada yasadışı 8 milyon göçmen yaşamaktadır. Bunlardan 200 bini 2007nin ilkyarısında tutuklanmış ve 90 bini sınır dışı edilmiştir.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Louise Arbour, söz konusu yasanın oylanması öncesinde yaptığı uyarılarda bu yasayı onaylamak yerine BMnin göçmen işçilerin haklarıyla ilgili konvansiyonu onaylamaları gerektiğini yinelemiştir. Ancak sonuç alamamış ve AB Parlamentosu çıkardığı Utanç Yasasıyla göçmen işçilerin haklarını gasp etmiştir. Söz konusu konvansiyon, göçmen işçilere siyasal nedenler, aşırı yoksulluk yüzünden yaşamları tehdit altında olmaları durumunda, açlık, salgın hastalıklardan kurtulmak amacıyla göç etmeleri hakkı tanımaktadır.

Yazımızı sonlandırmadan önce Bolivya Devlet Başkanı Evo Moralesin şu ilginç görüşlerine de yer verelim:Göçmen işçilerimiz Avrupalıların esirgedikleri kalkınmamız için gerekli yardımları karşılamaktadırlar. Göçmen işçiler Latin Amerikaya 2006 yılında 68 milyar dolar sağlamışlardır. Bu rakam dünyanın tümü için 300 milyar dolardır. Dönüş kriterleri yasası1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 3, 5, 6, 7, 8 ve 9. maddelerini açıkça ihlal etmektedir. Özellikle de 13. maddesini.

1. Her insan ikamet etmek istediği ülkede özgürce dolaşabilmek ve ikamet edeceği ülkeyi seçmek hakkına sahiptir.

2. Her insan kendi ülkesi de dahil her ülkeyi terk etmek ve kendi ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

Oysa dönüş kriterleri yasası gerekli belgelere sahip olmayan göçmenlerin 18 aya kadar tutuklanmasına ve sonrasında ülke dışına sürülmesine cevaz vermektedir.

Davasız, adaletsiz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları