Hikmet Çetinkaya

Sevmek yaşamak kadar önemli...

19 Haziran 2016 Pazar

Kusursuz bir acıyla, acının öpüşüyle insanı kucaklayan bir gökyüzü; güneşin ve rüzgârın kollarında uyuyan bir kadın...
Sıcak ve yapışkan fırsatlar gibi bir gün, uykuda yanaklarında güller açan çocuklar gibi bir sabah...

Kimi zaman kendi düşlerimin peşine düşerim ben; geçmişi aramaya koyulurum, ay gökyüzünde alışılmış bir resim çizerken umutların tomurcuklanıp çiçeklenmesini beklerim.
Faili meçhul cinayetler gelir aklıma, Orhan Yavuz’un Erzurum Üniversitesi’nde katledilişi muştayla...
Aradan 36 yıl geçmiş, cinayet sanığının kim olduğu belli değil.
Düşlerimdeki köpükler yüreğimi kancalarken bir çiçek atlasında ya da deniz suyunda bir çocuğun ellerinde hafif bir dünya gibi duran yaşam sevinci, yaşanmış ve yaşanacak aşklar...
İnanın bilinmeyen bir kentin kapısında duruyor gibiyim...
Yıkılmış evler, boş sokaklar, korku, ölüm, acı ve göç.
Oysa ben mor menekşe dağlarını, sevdayı, coşkuyu umudu arıyorum... Yaşam sevincimin coşkulu bir ırmağa dönüşmesini istiyorum...
Muhammed Bennis’in “Aşkın Kitabı”nı okurken onun dizelerinde olduğu gibi haykırmak istiyorum:
“Yaz ayının mavi
ışığı otlara düşer, penceremin üstüne, gölgeme
sahraya düşer, suskunluğunu benimseyerek, dalgalanır
karanlıkta, beyaz gemiyi yükseltip alçaltarak:
o benim ruhumdur - nasıl unuturum?”
Bir haziran sabahında kendi düşlerimi çoğaltıyorum çocuksu gülüşlerde...
Güneşin duvar güllerinden fışkırmasını bekliyor, yükseklerden gelen silah seslerini duyuyorum.
Belki Yüksekova’dayım, belki Halep yakınlarında, belki de Şırnak’tayım...

***

Aşk, hayat, hüzün, ölüm, acı ve umut...
Her şey tekdüze geliyor bize hayatın patikasında yürürken, soluk alırken bir dağın yamacında...
Aşk yaşamın içinde saklıdır...
Hayat hüznü kucaklar, umudun penceresinde özgürlüğün çığlığıyla buluşur.
Aşk bir çiçektir bazen, bir ateş, uygarlık, doğaya sahip çıkmak...
Hayatımızın kanatlı kuşu, ayakta kalabilme mücadelesidir aşk... Ağaçlar, masmavi gökyüzü, kırlangıçlar, serçeler, çocuklar, sevgililer...
Odisseus Elitis ve Octavio Paz’ın düşleriyle tümleşen aşk, yaşamın dinginliğidir.
Bir filizin yarınları getirecek yeşertisinde, derinlerde saklanan mutluluğu aşkla birlikte yaşarken, hüzünlüyseniz mutlusunuzdur.
Çünkü aşk; doğa ve insan sevgisini de kapsar yüreklerde.
Ölümlere alkış tutmazsınız, Güneydoğu’da ya da başka bir kentte meydana gelen teröre karşı çıkarken, şehitlerimiz için yas tutarken evleri top mermileriyle yıkılmış sivil yoksul Kürtler içinde çığlık atarsınız.
Kimi zaman toprağın kimi zaman yıldızların, denizin kokusunu içime çekerken 15 yıl önce yazdığım bir pazar yazısında şöyle demişim:
“Aşk mavisi tükendiyse de o boşuna denizde; tutku kaybolduysa bir gece yarısı; aşk kaçıp gittiyse gökyüzüne; sen yine de aşkın peşinden koş!”

***

Bir bulut, bir kuş, bir çocuk, bir kadın, bir erkek...
Zamanın buluştuğu yerde, bir kıyı kasabasında...
Şafağı beklemiştik, yıldızlarla konuşmuştuk...
Metin Altıok’u, Seferis’i, Turgut Uyar’ı anmış, türküler söylemiş, hüzünlenmiştik...
“Işıkta üç güvercin
alın yazımızı çiziyorlar ışıkta
renkleriyle davranışlarımızla
sevdiğimiz kişilerin.”
Gecenin içinde yürüyorduk...

Acılarımız vardı kaygılarımız, hüzünlerimiz...
Bir ses, bir ışık, yazılması güç bir öykü.
Yaprakları sonsuza dökülen gece, uykuya dalmıştı.
Bir şiir yankılandı denizin üzerinde:
“Dün gece yoktu bu şehir buralarda
Kurulan düzenlerin en güzeli
Sevmek yaşamak kadar önemli.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları