Savaşıyorum!

27 Haziran 2016 Pazartesi

Ülke siyaseti savaşıyor. İktidar da savaşıyor; muhalefet de! O kadar ki Meclis komisyonları ve genel kurulu kavgalar nedeniyle çalışamaz duruma geliyor.
Ancak bu savaşlar arasında çok büyük bir fark var; iktidar ne için savaştığını biliyor; muhalefetin ne için savaştığı anlaşılamıyor!

Cihada devam!
AKP yıllardır sürdürdüğü dava için savaşını, yani cihadı, kesintisiz sürdürüyor. Cihat İslamın 6. farzıymış; yerine getiriliyor.
Eğitimde tam bir kararlılıkla sürdürdüğü dinselleştirme savaşını yeni zaferlerle taçlandıran AKP, hukukta, en ele geçirilemez sanılan kaleleri düşürmek için en ağır toplarla ateş ediyor.
Savaşın kuralıdır; kimi cephelerde zafer hemen kazanılmaz; birinci girişiminiz başarısız kalmış olsa da kutsalınız için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceksiniz. Taksim’de kışla yapılması, uyanan toplumun Gezi duvarına çarparak başarısız oldu; ancak o cephede savaş yeniden açılacak; sonuç alınıncaya kadar da sürecek gibi görünüyor. Kışla yapılması tek başına yetmez; Taksim Camisi de yapılmalı; bu da yetmez, AKP iktidarı tarafından, çok büyük bir olasılıkla adı ya da bitişiğindeki arazi nedeniyle yıllardır kullanılamaz kılınan AKMAtatürk Kültür Merkezi’nin yerine görkemli bir opera binası konuşlandırılmalı.
Böylece üç büyük cephede birden açılacak Taksim savaşı, karşı güçleri de şaşırtır; savaşların üçünü birden AKP kazanır!
Dış politikada, bir taraftan küresel düzlemde ezilen Müslüman ülkeler için savaşıldığı izlenimi verilirken, diğer taraftan da Ey Avrupa Birliği diye başlayan kahramanca konuşmalar birbirini izliyor. Antiemperyalist bir görüntü verilerek sergilenen savaş ortamı milyonları kendinden geçirmeye yetiyor.
AKP’nin iç ve dış savaşları kutsandığından olacak, bunların yarattığı büyük ekonomik ve toplumsal kayıplar da sorgulanamıyor.

Diğerleri
AKP’nin cihatçı uygulamalarına bütüncül bir yaklaşımla karşı çıkmaktan çoktandır vazgeçmiş olan ana muhalefet, kendince savaşlar veriyor ve böylece savaşçı gibi görünüyor. Sonuncusu geçen hafta olmak üzere siyasi İslamcı raporlar üzerine her gün iç savaşlar yaşayan CHP.
Önce CHP’nin, geçen hafta yitirdiğimiz önemli aydınlanma savaşçısı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ü, 2002’de milletvekili seçtirip sonra, çok sayıda örneğinde görüldüğü gibi, kurumsal olarak doğru değerlendirememesinin ayrıca düşünülmesi ve sorgulanması gerekir. Sonra, geçen hafta Bolu İl Milli Eğitim Müdürü’nün 10. Yıl Marşı konusundaki tutumuna karşı CHP milletvekillerinin verdiği savaş, atını dövemeyen örneğinde olduğu gibi, AKP’yi bütünüyle görmediği için savaş sayılamayacak kadar anlamsız kalıyor. Üçüncü olarak, genel başkanının kovan saldırısına uğramasından sonra CHP, kendi kendini korumak için savaşacağını açıkladı. Oysa muhalefetin en temel işlevi bütün yurttaşların can ve mal güvenliğinin korunması için devletin görevini eksiksiz yapmasını sağlamaktır; kendisini korumak için savaşmak değildir.
Parti içi savaşlarını nerdeyse intihar noktasına taşıyan MHP için fazla söze gerek yok. Ülkücü hareketin partisinin durumu, yalnızca AKP’nin işini daha da kolaylaştırıyor.
HDP geçen temmuz ayından bu yana ülkenin yaşamakta olduğu kanlı savaşın sonuçlarını, zayıflayarak demek çok eksik kalır, gerçekten tükenerek yaşıyor. Bu süreçte, ülkenin toprak bütünlüğünü koruyarak özgürlük, demokrasi ve barış açılımları yapması da her geçen gün gittikçe, çok ama çok, zorlaşıyor.
Her partinin kendine özgü siyaset savaşları, toplumu özgürlüklerden ve barıştan tamamıyla koparıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları