Osman Ulagay

‘Brexit’ şakaymış, piyasaların keyfi yerinde

01 Temmuz 2016 Cuma

Gerçekten çok ilginç bir dünyada yaşıyoruz. Ne zaman, nerede başımıza kurşunlar yağacak bilmiyoruz, bazen yaşanan gelişmeler karşısında ne yapmak gerektiğini kestiremiyoruz, kimin gerçekçi kimin palavracı olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Şemsiye ile sokağa çıkıp güneşten bunalıyoruz, gömlekle dolaşırken fırtınaya yakalanıp sırılsıklam olabiliyoruz.
Küresel piyasalar bu şaşırtıcı dünyayı çok güzel yansıtıyor. Son bir hafta içinde küresel piyasalarda yaşananlar bunu bir kez daha gösterdi. Geçen hafta perşembe günü yapılan referandumda seçmenler İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) çıkması yönünde oy kullanınca piyasalarda muazzam bir ‘Brexit’ paniği yaşandı. Dünyanın sonu gelmişti sanki. İngiliz Sterlini son 31 yılın en düşük düzeyine indi; borsalar çakıldı, trilyonlarca doların bir anda kül olduğu söylendi.
Bu arada İngiltere’nin, Avrupa Birliği’nin ve dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili karanlık senaryolar yazıldı. ABD Merkez Bankası’nın eski başkanı Alan Greenspan, CNBC televizyonuna yaptığı açıklamada “Brexit olayı buzdağının tepesi, bunca yıl içinde tanık olduğum en kötü döneme girdik” dedi.
Piyasaların bu tepkiyi vermesi çok şaşırtıcı değildi aslında çünkü Brexit oylaması öncesinde IMF’den OECD’ye, Nobel ödüllü ekonomistlerden en ünlü piyasa analistlerine ve bankacılara kadar hemen herkes Birleşik Krallık seçmenini uyarmış, oylamadan ‘Brexit’ sonucunun çıkması halinde yaşanabilecek felaketleri anlata anlata bitirememişti. Piyasaları yönlendirenlerin yaptığı bu ürkütücü uyarıların seçmenleri ‘Brexit’ yönünde oy kullanmaktan caydıracağı umuluyordu.

Brexit paniği yaşandı
Ancak beklenen olmadı. Tam da Brexit eğilimli seçmenlerin hedef aldığı kesimden, yani küresel elitlerden gelen bu uyarılar seçmenlerin hırsını daha da artırdı ve tüm yönlendirmelere karşın seçmen çoğunluğu ‘Brexit’ yönünde oy kullandı.
Bunun üzerine piyasalarda bir panik yaşandı, müthiş karamsar yorumlar yapıldı. İngiltere’deki referandum örneğini başka AB ülkelerinin izleyebileceği ve AB’nin dağılabileceği, İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan kopmak isteyeceği, İngiltere ekonomisinin resesyona sürükleneceği ve küresel resesyonu tetikleyebileceği ileri sürüldü.
Küresel bankaların hisselerinde ciddi düşüşler yaşanırken akıllara 2008’deki Lehman olayı geliyor ve yeni bir Lehman olayı yaşanır mı sorusu bile soruluyordu. Biraz daha derinlikli analizler yapıp Brexit olayının küreselleşme süreci için sonun başlangıcı olduğunu ileri sürenler bile oldu. Avrupa’da ve ABD’de yükselen küreselleşme karşıtlığının ve eski günlere dönüş özleminin Avrupa’nın ve dünyanın geleceğini etkileyecek gelişmelere yol açabileceği kaygısı hayli yaygındı.

Piyasalar çöküşten fırsat çıkardı
Bu arada İngiltere’de hem iktidardaki Muhafazakâr Parti’de hem de İşçi Partisi’nde yeni lider arayışı gündeme gelirken ülkenin AB’den ayrılma sürecinin çok karmaşık bir süreç olabileceği anlaşıldı.
Piyasalarda ise ilk günlerin şoku atlatılınca kaygılar bir kez daha yerini hırsa bıraktı ve Brexit oylamasının üzerinden bir hafta geçmeden risk alma iştahının geri geldiği görüldü. İlk günlerde yaşanan fiyat çöküşlerinin yeni ve çekici alım fırsatları yarattığı izlenimi güçlendi ve bunun üzerine sterlin değer kazanmaya, borsalar yükselmeye başladı.
Piyasalardaki bu geri dönüş havayı değiştirdi. Önceki gün, başta ABD borsaları olmak üzere hemen tüm borsalarda belirgin bir yükseliş vardı ve beklentiler olumluya dönmüştü. Petrol fiyatında da yukarı doğru bir hareket gözlendi.
Bununla birlikte en güvenli yatırım olarak görülen ABD ve Almanya gibi ülkelerin hazine tahvillerine yönelik talep de sürüyor ve eski faizle işlem gören tahvillerin tutarı 12 trilyon dolara yaklaşıyor.
Bu gelişmelerin uzantısında Brexit şokunun hemen sonrasında, ABD Merkez Bankası’nın 2017’den önce faiz artırmasının söz konusu olamayacağı, hatta faiz düşürmesinin bile düşünülebileceği belirtilirken şimdi gelinen noktada 2016’daki bir faiz artışının bile söz konusu olabileceğini ileri sürenler var.
Piyasalardaki bu iyimser havanın ne kadar sürebileceğini kestirmek zor çünkü sonucu etkileyebilecek çok sayıda değişken var ve yukarıda anlatılanların da gösterdiği gibi piyasalar çok kısa vadeli kazanca odaklı, kendine özgü bir mantıkla hareket ediyor ve gerçeklerle yüzleşme anına kadar oyununu sürdürebiliyor. Çok ciddi sonuçlar doğurabilecek olan Brexit olayı da bu anlayış çerçevesinde bir şaka gibi algılanıp önemini kaybetmiş gibi görünebiliyor.

Dünya kritik bir kırılma noktasında
Piyasa tanrısı ne derse desin aslında dünyamız 2008’dekinden çok daha kritik bir kırılma noktasına gelmiş bulunuyor. 2008’de ABD’den başlayıp Avrupa’ya ve dünyaya yayılan küresel finans krizi kısa sürede dünya ekonomisini de durma noktasına getirdi. Bu ortamda doğan panik havası başta ABD Merkez Bankası olmak üzere merkez bankalarının benzeri görülmemiş bir likidite bolluğu yaratması sayesinde önlenebildi.
Bu büyük kurtarma operasyonu o an için paniği önledi ve durumu kurtardı ama dünya ekonomisinin büyüme hızının 2008 öncesinde erişmiş olduğu düzeyin yarısına bile erişmesi mümkün olmadı 2010 sonrasında. Mümkün olmadı çünkü küresel ekonominin yapısal sorunları çözümlenmedi, tersine ağırlaştı ve bu sorunların geniş kitleler üzerindeki olumsuz etkileri kronikleşti. Verimlilik artışlarındaki hızlı düşüşle birlikte büyüme yavaşlarken büyümenin aslan payını da toplumun çok küçük bir kesiminin almakta olması, özellikle Batı toplumlarında geniş orta sınıfın hoşnutsuzluğunu artırdı.
Şimdi bu hoşnutsuzluğun göçmen sorunuyla bütünleşerek siyasi sonuçlar yaratan güçlü bir tepki dalgasına dönüştüğünü görüyoruz. Avrupa’nın birçok ülkesinde ve şimdi ABD’de popülist hareketlerin ve liderlerin yükselişi bunun sonucu. Brexit olayı da bu dalganın bir parçası olarak önemli ve ciddiye alınması gereken bir olay.
Toplumsal tepki boyutunu bugüne dek önemli bir değişken olarak görmeyen piyasaların artık bu işin şakaya gelir tarafı olmadığını kavraması gerekiyor. Yükselen toplumsal tepkilere neden olan sorunların küresel kapitalizmin bugünkü işleyişi içinde çözümlenmesi ise olanaksız görünüyor. Bu nedenle dünyamız 2008’dekinden daha kritik bir kırılma noktasına gelmiş görünüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları