Arif Kızılyalın

Atatürk ve Charles de Gaulle

01 Temmuz 2016 Cuma

Elbette, bu yazının konusu Fransız asker ve siyasetçi Charles Andre Joseph Marie de Gaulle ile modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılaştırmak değil. Amaç, son dönemde gündeme gelen iki büyük havaalanı Atatürk ve Charles de Gaulle’ü kıyaslamak...
İsterseniz yazıya Paris’in giriş kapısından başlayalım. Malum, Bataclan ve Brüksel saldırıları sonrasına denk gelen Avrupa Futbol Şampiyonası’nın birinci önceliği terör. Hatta Fransız hükümeti, sendikaları karşısına alma pahasına sırf şampiyona için korunma konusuna ekstradan 2 milyon Avro ayırdı. Ve bu fazladan güvenlik yatırımı, en dikkatsiz karaktere bile varlığını hissettiriyor. Örneğin, otelinizden havaalanına adım attığınızda, eli tetikte ağır silahlı jandarma ve polis özel timi ile burun buruna geliyorsunuz. Görevli, tavır ve davranışınızı dakikalarca süzüyor, gözünü valizinizden ayırmıyor. Eğer ufacık bir şüphe uyandıracak hareket içindeyseniz, 2’şer metre aralıkla dolaşan 3’lü tim peşinize takılıyor, bavulunuzu bagaja verene kadar izleniyorsunuz, elbette sivil polisler, bellerinde beylik tabancası ile rutin görev yapan havalimanı koruma personeli de işin cabası. Yani diyor ki, “Teröristsen vurulacaksın..” Ve caydırıcı önlemler, sadece Charles de Gaulle’le sınırlı değil, kentin içinde Gar du Nord’tan, Concorde Metro istasyonuna, otobüs duraklarından toplu alanlara kadar her yerde bu tür kontroller var.
Sonuç; terörist Fransa’yı vurmaya yeltenemedi!

Göstermelik
Gelelim Atatürk Havalimanı’na; yani 3 IŞİD’linin kana buladığı sınır kapımıza. Öncelikle, alan araç giriş kapısındaki polis kontrolü göstermelik. Görevliler, taksileri asla durdurmuyor, ara sıra eski model bir arabayı gözlerine kestirirlerse sağa çekip, GBT yapıyorlar. Bu bölgeyi aştığınızda bina girişlerinde sizi şık giyimli özel güvenlik personeli karşılıyor. Son derece modern X-Ray cihazlarının başında aylık 1300 ile 1700 liraya çalışan, çoğu silahsız bu gençler, işlerinde bir hayli titiz. Kazara cebinizde 25 YKR kalsa uyarılıyorsunuz. Zaman zaman özel statüdeki ekibe havaalanı koruma şubesinden belinde muhtemelen 7.65 Sarsılmaz, Kırıkkale veya CZ tipi beylik silah bulunan polis eşlik ediyor. Bu bölgeyi geçtikten sonra, bilet işlemlerini yaptırana kadar tek bir polis görme ihtimaliniz yok, pasaport kontrolünü aşınca ikinci bir X-Ray araması ve uçuş kapıları sonrası uçak koltuğu. Son dönemde bir de siyah elbiseli, bellerinde silah taşıyan gümrük muhafaza memurları ön plana çıktı. Ama onların da tabancaları, eskilerin “çakar almaz” dediği türden, basit mekanizmalı silahlar. Çünkü işleri kaçakçılığa engel olmak.

Senaryo işledi
Görüldüğü üzere, eylemi kafasına koyan terörist, taksi veya aracından inip, X-Ray’deki özel güvenlikçileri, “höt” diye korkutup, Atatürk Havalimanı’nın kalbine kadar ulaşabiliyor.
Ve ne yazık ki, salı akşamki saldırılarda bu senaryo tıkır tıkır işledi. X-Ray personeli eli tüfekli teröristi engelleyemedi. Eğer, genç gümrükçü Umut, kendi görev bölgesinden ayrılıp, Kaleşnikofla ateş eden teröriste, canı pahasına 7.65’le karşılık vermese, ardından sadece denetim görevi bulunan polis memuru Yüksel Durna, pek de kullanmadığı standart tabancasıyla seri ateş açıp Çeçen teröristi etkisiz hale getirmese, senaryo çok acı noktalara ulaşırdı. Elbette Durna’nın vurulduğu ve mermisi bittiği halde “canınızı kurtarın, kaçın” diye bağırıp kalabalığı dağıttığını da unutmayalım. Eğer bu iki kahraman genç görev tanımlarında olmadığı halde cesurca çatışmasalar, bugün cami, sinagog ve kiliselerden 40 küsür değil, 100- 150 terör-zedeyi uğurluyor olacaktık sonsuzluğa.
Görüldüğü üzere, Türkiye’de havalimanı koruma sistemi de sadece görüntü; arkası bomboş. Üstelik ihbar gelmişken, önlem bile aldırmıyor mülki amirler! Çünkü içerik yatırımını bilmiyor bizim torpilli idareciler!
Yeri gelmişken, bu yazı sporun biraz dışına taştı. Ancak, yukarıdaki ayrıntıyı bir spor yazarının görmesi, sanıyorum İçişleri Bakanlığı’nın ayıbı. Elbette daha büyük ayıp, Polis Akademileri’ni kapatıp, terfinin iki dudak arasına sıkıştırıldığı sistem. Yani, eğitim mi at sepete, biat et yeter modeli hâkim Yeni Türkiye’de!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce milli! 3 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları