Üstüme yürüyen Gülenci dostum

16 Ağustos 2016 Salı

Günlerdir ekranlarda, gazetelerde vitrine çıkan eski Fetocular, Gülen’in çılgınlıklarını, saçmalıklarını, hurafelerini bir bir anlatıyorlar. Gençlik yıllarımdan beri çok yakından tanıdığım ve takdir ettiğim çok ünlü bir yönetmene, “Senin gibi bu noktaya gelmiş, Türk sinemasına imzasını atmış bir insan nasıl olur da Gülen’in fikirlerini savunur” dediğimde, adeta çıldırmış ve üzerime yürümüştü. 14, 15 yıl öncesindeydi. Gerçekten çok şaşırmıştım. Bir bardak su iç, sakinleş demiştim.
Kendi fakültemdeki kimi profesörlerin Gülenci çizgiye girmeleri beni hep şaşırttı. Çoğunun yüzüne vurdum, aram açıldı.
Neydi Gülen’in “kerameti”? Bu kadar akıllı, bu ülkede bilime ve sanata katkı yapan bu insanları, “böceğin, ışığın cazibesine kapılıp ilerlemesi, sonra da kavrulması” misali bağlayan cazibe neydi?
10 yaşındaki fakir çocuğun devşirilerek kurşun asker yapılmasını anlayabilirim.
Ama 50-60 yaşına gelmiş zaten ünlü olmuş bir sanatçının, bir bilim insanının, zaten zengin bir işadamının, popüler bir sporcunun Gülenciliğini anlamak çok zor. Bunda, Türkiye’nin 1980 sonrasında, özellikle 1990 sonrasında içine sürüklendiği yeni koşullar etkili oldu. Tabii ABD ve AKP faktörleri yanında.

Neden ‘Gülenci’ oldular?
Bunun çeşitli nedenleri var;
1) 1961 Anayasası’nın, “bize fazla bol geldi, daraltmak gerekir diyen iç ve dış çevreler tarafından ortadan kaldırılması”, tetikleyici bir rol oynadı.
Katılımcı demokrasiye” ortam hazırlamaya başlayan “toplumsal örgütlenmeler” yerine dinci, tarikatçı, cemaatçi örgütlenmeler gelişti. Demokratik toplumsal örgütlenmelerin yerini bunlar alınca, siyaseti ve iktidarı bu antidemokratik örgütlenmeler belirlemeye başladı.
2) İkinci büyük tetikleme 1990’da küresel güçlerin Türkiye ve Ortadoğu’da BOP’a yönelik süreci başlatmaları ile oldu. ABD Türkiye’yi, “askerler ve büyük sermaye ile” yönlendirirken, bunun yerini ılımlı (uyumlu) İslam modeli aldı. Artık Gülen cemaatine yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada yeni görevler “verilebilirdi”.
Türkiye’deki Fetoculuk 90’lı yıllarda büyük sıçrama yaptı. Üniversitelerden medyaya, sermaye çevrelerinden TSK’ye kadar devşirme ve yerleştirme eylemleri yaygınlaştı.
3) Refah Partisi’nin başındaki Amerika karşıtı Erbakan’ın devrilerek yerine “uyumlu İslamcıların getirilmesi operasyonu Gülen cemaatine verildi”, dış destek arttı.
Kimi ABD’ye çok yakın askerler de kullanılarak, cemaat kamufle edildi. O günlerde ben bunları yazarken kimi “Atatürkçü” yazarlar internet sitelerinde bana, “28 Şubat Atatürkçü bir harekettir” diyerek, farkında olmadan, Gülen’in işini kolaylaştırdılar, beni eleştirdiler.
1) Gülen’in, ABD’nin desteği ile 150 dolayındaki ülkede eğitim etkinlikleri yapmaya başlaması cemaatin gücünü dev aynasına çıkardı.
2) Gülen’in arkasında ABD’nin bulunduğunu gören ya da hisseden sermaye, medya, üniversite, sanat ve spor çevreleri “Gülenci ve İslami” bu yeni rüzgâra “transfer olmaya başladılar”.
3) AKP üst yönetiminin, birkaç yıl öncesine kadar Gülen cemaati ile tam bir işbirliği içinde bulunması, bürokrasi, adalet, güvenlik, sermaye ve eğitim çevrelerinde Gülenci hareketin güçlenmesinde çok etkili oldu. Gülen’e destek, AKP’ye destektir diye baktılar.
4) ABD’nin denetimindeki Gülen hareketinin PKK (ve Kürdistan) projesi ile beraber çalışmaları, cemaati daha da güçlendirdi ve darbe girişimi noktasına getirdi.
Gülen Cemaati’nin dış destek yanında iki temel ayağı ve dayanağı bugün de vardır; Türkiye’deki dinci örgütlenmeler bataklığı ve Kürtçü hareketler ayağı. Bu iki kaynak tasfiye edilmeden FETÖ’yü yok etmek çok zordur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları