Tekbir ve tekfir

19 Ağustos 2016 Cuma

“Hayrola Gençler, sefere mi gidiyoruz” diye espri yapıyor Binali Yıldırım
AKP Grup Toplantısı’nda Başbakan, konuşması devam ederken araya giren tekbir sesleri karşısında genç hançerelerin “bağlam-özürlü” tavrını böyle latif şekilde, incitmeden vuruyor onların yüzüne…
İyi hoş da acaba bunun sebebi üzerine de düşünüyor mu?
Tekbirin adeta salt “savaş nidası” haline gelmiş olup kendi parti toplantısı da dâhil artık hayatın neredeyse her saniye ve santimetre- karesinde böyle işlerliğe sokuluyor olması acep neden diye…
Bu ürkütücü acayiplikte bir parçası olduğu iktidarın dahli ne diye…
Gençler”in bu hale gelmesinde, esasen bir şükür ifadesi olan tekbirin böyle bir “şiddet şifresi”ne dönüşmüş olmasında payımız yok mu diye…

***

Sanmıyorum.
O yüzden ben cevap vereyim Başbakan’a, gençlerin yerine:
Evet, sefere gidiyoruz Binali Yıldırım!..
Evet, bir “savaş hali”nin olağanlaştığı bu memlekette tekbir, her daim saldırganlık yolunda bir zindelik şerbeti, bir “şiddet iksiri” artık bizim için…
Evet, sadece şiddetle var olma, varlık ve anlam kazanma yolunu hanidir miting meydanlarında önümüze açtığınızdan dolayı artık sessiz, sakin ve sabırlı şekilde bir konuşma ya da diyaloğa hiç mi hiç katlanamaz haldeyiz.
Sloganın yerini söz almaya görsün, hemen “Kısa kes, Meges” moduna girip bastırıyoruz işte, “Tekbiiir” diye…
Ve “Allahü ekber”le de havamızı buluyoruz!..

***

Hâlbuki bildiğimiz “Tekbir” bu değildi.
Tekbir bu ülkede hayatımızın içinde bir değer olarak, nereye-kimlere ait olduğumuza dair bilgi ve anlam üreten bir simge olarak mevcuttu. Allah’ın yüceliğini, eşsizliğini, ama en önemlisi başkalarını ezen “mağrurlar” karşısındaki büyüklüğünü vurgulayan söz, “Allahü ekber” olarak…
Bu sözün yumuşaklık ve sükûnetle, nağmeli- uyaklı olarak Ramazanlarda, kurban bayramlarında, mevlitlerde şu okunuşunu duymamış olan yoktu:
“Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilahe illallah-ü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd…”
Aşina olduğumuz tekbir buydu. İbadette, mevlitte, evde, camide, cenazede karşımıza çıkan, tevekküle ve tevazua çağıran bir şükür ifadesi…
Ama işte memlekette tekbir deyince bu deyişin akla geldiği günler gerilerde kaldı.
Tekbir, tevazuun değil tehdidin, şükrün değil şiddetin, sevginin değil husumetin aracı bir “slogan”a dönüştürüldü.
Mevlit tekbirlerinden militan, “militarize” tekbirlere geçtik:
“Tekbiiir! Allahü ekber!.. Tekbiiir! Allahü ekber!..
Ya Allah Bismillah Allahü ekber!!! Ya Allah Bismillah Allahü ekber!!!”

***

O yüzden, evet, gençler “seferber” Sayın Başbakan!..
Kendilerinden saymadıkları herkesi, düşünsel, kültürel, yaşam-biçimsel her türden farklı tercihi “tekfir etme” (kâfir sayma) yolunda tekbirle ilerlemeye azimliler.
Elbette o lânet olası darbe girişimi, bu azmi azmanlaştırdı. Tabii onun sonrasında tekbirle tekfir edilenler düne kadar “canınızın yongası” idi ne dini, ne de tekbiri size bırakmayacak ölçüde, orası ayrı mesele!..
Lâkin fark etmez, FETÖ’ye karşı seferberliği seküler topluma kanalize etme yolunda “tekbir ordusu”nu şaha kaldırmaya bir söz yeter.
Misal, ne demiş Aydın Ünal Bey:
“Ne yaşadıysak laiklik adı altındaki zorbalık nedeniyle yaşadık. Buna rağmen çıkıp da 15 Temmuz’un laik ve çağdaş eğitimin önemini gösterdiğini savunmak eğer cahillik değilse, doğrudan darbeciliktir.”
Haydi, gazanız mübarek olsun!
Olsun ama şunu da akılda tutun:
O gençler gün gelir sizi de yer.
Ve, “lâ ilahe illallah-ü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd”.
Bu tekbiri biz özlüyoruz da…
Sizin de özleyeceğiniz günler gelir!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları