Abdülhamid Yüceltilirken...

01 Eylül 2016 Perşembe

İktidardakilerin Osmanlı hayranlığını, varsa uzaydaki sağır sultan bile duymuş olmalı.
En hayran oldukları Osmanlı büyüğü ise İkinci Abdülhamid olmalı.
Önce Şişli Çocuk Hastanesi’ni kurduğunu belirterek hastanenin adını “Şişli Hamidiye Etfal (Çocuklar) Eğitim ve Araştırma Hastanesi” yaptılar.
Ardından da hukuka ve anayasaya aykırı biçimde çıkardıkları kanun hükmünde kararnameler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni dolaylı yoldan etkisizleştirme amacına yönelik bir yaklaşımla askeri sağlık kurumlarını Sağlık Bakanlığı’na bağladılar.
Bu kapsamda Haydarpaşa Askeri Gülhane Tıp Akademisi (GATA) Hastanesi’nin adı “Haydarpaşa Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi” yapıldı.
Hastaneye Gülhane adını Abdülhamid vermişti. Ama dinleyen olmadı. “Acaba ‘Gülhane’ adına takıntıları mı vardı?” diye düşündüm.
Batılılaşmaya karşı olduklarını zaten biliyoruz. “Batı’ya açılmanın ilk girişimi olan Gülhane Hattı Hümayunu’nu (3 Kasım 1839) yok saymak için mi bu yolu seçtiler” sorusu ne yalan söyleyeyim aklıma düşüverdi.

***

Alevi çalıştayları düzenleyerek verdikleri sözü savsaklayanların, Alevileri kılıçtan geçiren Yavuz Sultan Selim’e övgüler düzmesini anlamak olası. Özellikle de halifeliği İstanbul’a getirdiği göz önüne alındığında. Babası İkinci Beyazıt’a karşı ayaklanıp Çorlu Savaş’ında da yenilmişken...
Ama Abdülhamid’in böylesine yüceltilmesini, doğrusu aklımı almıyor. Atatürk’ü ve İsmet İnönü’yü suçlamak için ekran karşısına geçtiklerinde söze Lozan Antlaşması’ndan girip “Şuraları da terk edilmemeliydi” diye laf salatası imal edenler nedense hep Abdülhamid hayranı çıkıyor.
Acaba bu kişiler, Abdülhamid döneminde 5 milyon nüfus, 212 bin kilometrekare toprak kaybedildiğini, Rusya’ya 802 milyon 500 bin Frank tazminat ödendiğini bilmiyorlar mı?
Berlin Antlaşması’nın (13 Temmuz 1878) 58’inci maddesiyle Ardahan, Batum ve Kars’ın Ruslara verildiğinden de haberleri yok mu? Rusya Savaşı’nda yardım vaadi karşılığında Kıbrıs Adası’nı 4 Haziran 1878’deki anlaşmayla İngiltere’ye bırakanı da bilmiyor olabilirler mi?
Bu kayıplar karşısında; “Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi, Gitgide zulmetmeye elde ahali kalmıyor” dizeleriyle Şair Eşref’in dalga geçtiği de Sultan Abdülhamid değil mi?

***

Tarihte “93 Harbi” diye anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Rusların geldiği Ayastefanos’u İstanbul’un çok uzağında mı sanıyorlar? Bu yerleşim adının sonradan Yeşilköy’e çevrildiğini ve Atatürk Havalimanı’nın da orada yapıldığından habersizler mi?

***

Abdülhamid’in kişiliğini tarihçi Mithat Sertoğlu (1913-1995) şöyle anlatıyor:
“Gayet kuvvetli irade, takip fikri, üstün zekâ, çabuk kavrayış gibi kabiliyetleri yanında cinnet derecesine varan evhama (kuruntu, kuşku duyma), batıl itikatlara sahip olmak, kimseye itimat etmemek, fevkalade müstebitlik (aşırı despotluk, baskıcılık), kültürsüzlük gibi kusurları vardı”.

***

Eğitim kurumları ve demiryolu yapımında öncülük etmiştir ama o kadar. Saltanat boyunca tahttan indirilme ve suikasta uğrama korkusuyla yaşamış, bu nedenle Sadrazam Mithat Paşa’yı 1884’te Taif’de (Suudi Arabistan) boğdurmuş, Vatan Şairi Namık Kemal’i de Magosa’da (KKTC) zindana atmıştır. Basın yasakları ile gazetecilere yaptıkları ise unutulmamıştır.
Milletvekilleri Meclisi’ni ( Meclis-i Mebusan) tatil ettikten sonra ülkeyi, Meclis açıldığında görüşüleceği belirtilen geçici yasalarla (Kanun-u Muvakkat) yönetmeyi yeğlemiştir. Meclis açılmış ama geçici yasalara el bile sürülmemiştir.

***

Ulu Hakan(!) Abdülhamid Han’ın hayranları bu yazdıklarımı bilirler mi bilemem. Kendisini örnek aldıklarına göre dilerim bilmiyorlardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları