Aslı Aydıntaşbaş

Şu Taraf meselesi

04 Eylül 2016 Pazar

Taraf gazetesi yöneticileri, sahteliği kanıtlanan Balyoz belgeleri için yargılanıyor.
Ben prensip olarak, bu ağır ve karanlık bir dönemde yargının önüne çıkan kimseyle ilgili ağzımı açmıyorum. Ancak Taraf, Türkiye’nin kaderini belirledi; gazeteciliğin akışını değiştirdi. O yüzden iki kelam etmek şart...
Öncelikle şunu doğru koyalım: Türkiye’nin demokratikleşmesi misyonuyla çıkan gazete, daha ilk günlerden itibaren Gülen Cemaati’ne mensup polis ve savcıların istediği yönde yayın yaptı. Sadece Balyoz değil, Ergenekon, KCK, Şike Davası, Odatv, Poyrazköy, Askeri Casusluk, Hanefi Avcı’nın tutuklanması, İlhan Cihaner olayı gibi sayısız davada, adeta polis ve savcıların yayın organı gibi çalıştı, yüz değil on binlerce insanın cezaevine gitmesini meşrulaştırdı. (2011-2012’de sadece KCK’den gözaltına alınanların sayısı 10 bine yakın.) Ahmet Altan’ın KCK davasıyla ilgili kendi köşesinde koyduğu rezerv dışında; genel hatlarıyla gazete, Gülen Cemaati’ni üzecek tek bir yayın yapmadı.
Fakat gel gör ki yöneticileri, Taraf’ın Gülen Cemaati’yle ilişkisi konusunda başından beri var olan soru işaretlerini giderecek tek bir açıklama da yapmadı. Sadece haber akışı değil; yazar seçimi ve maddi konularda da organik bir bağ olduğu, başından beri konuşuluyordu. Medya ve iş dünyası, hep bu varsayımla hareket etti. İş dünyasından çok uzak olmama rağmen, ben bile o dönem, bazı işadamlarından, yargıdaki sorunlarının halledilmesi karşılığında Taraf’a reklam ya da yardım istendiğini duymuştum. Zaten Mehmet Baransu ve Yıldıray Oğur, Balyoz belgelerini Cemaat’in kıdemli bir isminden aldıklarını da itiraf ettiler. Taraf’ın İMKB’de halka arz sürecinde bile akılla mantıkla açıklanamayacak bir servet artırımı söz konusuydu. Nasıl oldu? Sahi neydi Taraf’ın çıkış öyküsünde Cemaat’in rolü? Neden hâlâ bunu bize anlatmıyor Taraf yöneticileri?
Yasemin Çongar’ı yıllardır tanırım. Taraf çıkalı beri kendisini görmüş değilim; Ergenekon sürecinin başından bu yana gazetenin üstlendiği misyonu tasvip etmediğim de ortada. Ancak Yasemin’in bilerek ve isteyerek bir komploya alet olmayacağına eminim. Ahmet Altan ve Yasemin’in Balyoz ve benzeri belgeleri yayımlarken sahiden ‘kandırılmış’ olduğundan, Türkiye’nin sivilleşmesine katkıda bulanacağız diye önlerine geleni sorgulamadan yayımladıklarına eminim. (Sadece onlar değil, o dönem hükümet de aynı aymazlık içindeydi.)
Buraya kadar Yıldıray Oğur’un mahkemede söylediği “Kusura bakmayın kötü gazetecilik yaptık” tezini kabul edebiliriz.
Ancak şunu kabullenemiyorum; Balyoz belgelerindeki sahtecilik, aynı Ergenekon’daki uyduruk kaydırık işler gibi çok kısa zamanda ortaya çıktı. Taraf yöneticileri, kendi yayımladıkları ve yüzlerce insanın hapse girmesine neden olan belgelerin sonradan üretildiğini ayan beyan gördükten sonra neden sessiz kaldılar? Neden mağdurun değil, savcının savunuculuğuna soyundular?
Daha 2013’e gelmeden, 2010 yılında Balyoz Davası iddiaları lime lime olmuştu. Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ın blog’u bile yeter bunu anlamaya. Okuma yazması olan herkes, bavulla gelen belgelerin aslında iddia edildiği gibi 2003 seminerinin ürünü değil sonradan yaratılmış metinler olduğunu gördü. İmzasız Word belgesiyle yüzlerce kişi tutuklanırken, TSK’de bir tanzim yapıldığını anlamayan kalmadı. (Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’de derin devlet vardı ve kötü şeyler yaptı; ancak bu davalar derin devletle yüzleşmek yerine yeni bir derin devlet yaratmaya hizmet etti.) Davanın seyrinde 1000’in üzerinde sahtecilik bulundu. İnsanlar haykırdı. O çelişkileri kamufle etmek için tam bir komedi gibi “Aaaa durun Gölcük’te yeni belgeler bulundu” diye bir şey uydurdular ama yeni belgeler de dökülüyordu.
Diyeceğim, Taraf’çılar Balyoz’un sahteliği ortaya çıkınca neden sessiz kaldılar? Bu kadar insanı kodese yollayan insan merak etmez mi bu sahte belgeleri kim yazdı, kim CD’lere kaydetti diye?
Bir başka eleştirim, gazetenin, amiyane tabiriyle “tetikçilik” işine fazla şehvetle girmiş olması. Burada yine Yasemin ve Ahmet Altan’ın yazılarını ayırıyorum. Ancak diğer yöneticiler, o dönem köşelerini cezaevine atılanların neden orada olması gerektiğini anlatmak için kullandılar. Odatv’de tutuklamalar mı yapıldı, hemen Taraf’tan “Bakın bu Odatv ne kadar tehlikeli” yazısı. Balbay mı cezaevinde? Hemen yazılarından yola çıkarak bunu rasyonelize etme çabası. Hanefi Avcı, İlhan Cihaner, Balyozcular, İlker Başbuğ... Hep aynı terane. “Atın bunları giyotine!” haberciliği...
Bir gazeteci, neden sürekli gücü, kudreti arkasına alıp birilerinin cezaevine atılmasını ister? Cezaevi, zorlu ve dramatik bir süreç. Neden insanlar köşelerini karanlık bir dönemde art arda gelen tutuklamalara meşruiyet sağlamak için kullanır?
Herhalde sadece “karakter meselesi” deyip geçemeyiz...    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları