Çizmeye Giderken Çizilmek

09 Eylül 2016 Cuma

Türkiye Cumhuriyeti NATO üyeliği ile birlikte keskin bir sapma ile dümeni emperyalizme doğru kırdı. “Sovyetler Birliği’nin kuşatılması” tezi, karşılığını “Batı yardımı” almak koşuluyla kabul gördü. Bu, aynı zamanda savaş tehlikesinin, tehdidinin sürekli olarak “Demoklesin kılıcı” gibi Türkiye’nin üzerinde sallandığı, iktidarların maceralara girmekle girmemek arasında gidip geldikleri bir sürecin hikâyesidir.

***

1950 sonrası tarihimize alıcı gözle bakanlar, tehlikenin pek çok kez gücü ne olursa olsun sol tarafından açığa çıkarıldığını tarih yazıyor. Küçücük Meclis grubunun yarattığı fırtınayla toplumda derin izler bırakan, politikaları etkileyen unutulmaz Türkiye İşçi Partisi’nin çabaları ile Türkiye pek çok kez uçurumun kıyısından dönmüştür. Ünlü üsler, tesisler kavgası, U2 provokasyonu, Sovyet-ABD füzeler krizi bunlar arasında önemli yer tutar. Sol, daha sonra da 12 Mart ve 12 Eylül’de yediği ağır darbelere karşın entelektüel gücüyle, aydınların yoğun çabasıyla ülkenin ABD’nin Irak işgaline katılmasının engellenmesinde de önemli işlev görmüştür.

***

Türkiye ABD’ye bağımlılıkta -bakmayın siz değersiz kafa tutmalara- zirveyi yaşıyor. Bu nedenle de maceralarla iç içedir. Emperyalistler bir kere daha Türkiye’yi savaşa çağırıyor; bir kere daha kendi adına Ortadoğu’da iş görmeye davet ediyorlar. Türkiye karmaşık koşullarda bu koşulları anlama ve yönetme yeteneğinden yoksun bir yönetimle Suriye’de, Irak’ta büyük bir hevesle maceraya bodoslama dalmak üzeredir. Ne yazık ki gidişe dur diyebilecek güçler hem ağır baskı altındalar hem de tahlillerini “kaçınılmaz” saydıkları duruma göre yapıyorlar. Oysa görev gidişe dur demek, “iş işten geçti” algısıyla hareket etmemektir.

***

İktidar partisi ABD tuzaklarına koşar adım gidiyor. Görevden alınmış Davutoğlu’nun hüsrana mahkûm “stratejik derinlik” projeleri gündemdedir. Tek fark bu kez stratejinin tek elden, işin doğasına, “otoritede ikilik olmaz” kuralına uygun olarak yönetilmesidir. Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde 26 Şubat 2012’de TV kanallarında “Irak’ta yoktuk, Suriye’de varız” dediği hatırlanmalıdır. Evet, artık Türkiye Suriye topraklarındadır. Egemen bir devlet olarak yabancı güçlerle savaştığını ilan etmiş bir ülkede, o ülkece terörist sayılan cihatçı bir grubun destekçisi, ABD’nin kara gücü olarak oradadır.

***

Anlaşılıyor ki devamı gelecektir. İktidar partisi ABD’nin “iyi polis- kötü polis” oyununu ustalıkla oynayan CIA ve Pentagon ikilisinin “gel gel”lerine uymakta gecikmiyor, bunu “projelerimiz nihayet kabul gördü” olarak algılıyor. Suriye’de içerilere doğru çekilir, Rakka, Halep nutukları atarken, Irak’ta “Musul’un kurtarılmasına Türk katkısının” gündeme gelmiş olmasından da mutlu görünüyor. Yakın zamanda Musul’un “misakı milli sınırları içinde olduğu” hikâyesi yeniden dillendirilebilir; bu hikâyeye, “ulusal güçlerden”, hatta “soldan” destek neden olmasın ki!

***

Tehlike toz duman içinde, gittikçe kararan bir sis, bir “dud-ı muannid” olarak yaklaşıyor. Ortadoğu’da haritaları çizen emperyalistler yeniden çizmek istiyorlar. Şimdi tuzakları görebilmek için tarih okuma zamanıdır. “Bu kez fırsatı kaçırmayalım” diyenler “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulguru” sık sık düşünmelidirler.
Savaş kötü bir bataklıktır; çizmeye giderken çizilmek büyük olasılıktır...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları