Popülizm

12 Nisan 2014 Cumartesi

Yerel seçimlerin ardından mazbatalarını alan başkanlar makamlarına oturdular ve ilk icraatlarını yapmaya koyuldular.
Bursa ilinin Yıldırım ilçesinde AKP’li İsmail Hakkı Edebali ile Mudanya ilçesinde CHP’den seçilen Hayri Türkyılmaz da ilk iş olarak makam odalarının kapılarını söktürmüşler.
Yeni başkanların girişimlerini şeffaflık olarak değerlendirip, beğenenler olacaktır.
Bütün gelişmemiş demokrasilerde olduğu gibi popülizmle (diktalarda da sıkça rastlanan bir yöntemdir ya) “halkçılık” çokça karıştırılır birbirleriyle.
Laubalilik ne kadar içtenlik olarak yorumlanabilir, abusluk ne denli ciddiyet olarak algılanabilirse, popülizm de o denli halktan yana olmak olarak yorumlanabilir.
Ne yazık ki, bu yanlışa sıkça düşmekteyiz.
Bir zamanlar Cumhuriyetin kurucu ilkeleri arasında yer alan halkçılık, çoğunlukla popülizmle karıştırılmış ve siyaset yaşamında gün geçtikçe egemen olan ayak kokulu popülizm şahlanarak, tam bir halk dalkavukluğuna dönüşmüş, toplumun aksayan yanlarını eleştirmek, zaman zaman çoğunluğun içine düştüğü şaşkın çaresizliği vurgulamak ise ayıp, ayıptan da öte, halk düşmanlığı olarak algılanmıştır.
Bu durum, son derecede garip davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, milletvekili maaşları üzerinde çok fazla gürültü koparmak, ama milletvekillerinin hırsızlığı, yolsuzluğu karşısında duyarsız, tepkisiz kalmak gibi...

***

Toplumlara atılan bütün kazıklar gibi popülizmin de başarısı ancak iltifat görmesi halinde mümkündür. Başka bir deyişle popülizm kazığını sürekli yiyenler, bunu hak etmiş bulunanlardır.
Belediye başkanlarının ilk iş olarak makam odalarının kapılarını söktürmeleri de en halisinden bir popülizm örneğidir. Olayımızda, bu yolu tutan başkanlardan birinin AKP ötekisinin CHP’li olması da, popülist yöntemin siyaset sahnesinde nasıl ayırımsız yaygınlaştığının göstergesidir. Yarın öbür gün, MHP’li veya BDP’li başkanlardan birinin ya da birkaçının daha aynı yöntemi uyguladıklarını duyarsam hiç şaşırmam!
Şimdi denebilir ki, “Her şeyin halka danışarak yapılması kötü bir şey mi? Açıklık ve katılımcılık demokrasinin ve onun kuralları içinde yer alan çağdaş yerel yönetimlerin ana öğesi olmamalı mıdır?”
Kuşkusuz olmalıdır. Ama siyasette bazı kapalı işler, illüzyonist numarası misali herkesin gözü önünde yapılıyormuşçasına da gizlenebilirler.
Sonra halka neyin sorulup neyin sorulmadığı da önem taşır.
Eğer bir kentte belediye otobüslerinin ne renk olması gerektiği halka soruluyor, ama yeşil alanların talanına yol açan icraat konusunda hiçbir şey danışılmıyorsa, orada halka danışılmıyor, halk işletiliyor demektir.

***

Kuşkusuz çağdaş demokrasinin de, yerel yönetimin de, esası yönetilenlerin mümkün olduğu kadar geniş ölçüde kararlara ortak edilmesidir. Kentsel dönüşümün nasıl olacağı, oluşan rantın nasıl dağıtılacağı konusuna yönetilenlerin de katılmaları, bu konuda bilgilendirilmeleri uygulanması gereken doğru bir yöntemdir. Bu da katılımcı, halkın bilgi alma hakkına gerçekten saygı gösteren bir yönetim ile mümkündür.
Yoksa belediye başkanlarının makam odalarının kapılarının ardına kadar açık olduğu, ama kararların başka kapalı kapılar ardında alındığı, oluşan rantların gizlice veya kılıfına uydurularak, kimilerine paylaştırıldığı yöntemlerde “açık kapı” şeffaflığı sağlayan değil, gerçekleştirilmesini engelleyen bir tuzaktır.
Kuşkusuz amacım söz konusu başkanların böyle davranacaklarını ima etmek değil, ama popülizmin pek fayda sağlamayacağını anlatmaktır.
Yönetimde şeffaflığı ve katılımı sağlamanın, makam odası kapısı sökmekten çok daha etkili yöntemleri vardır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları