Kadri Gürsel

Gazetecilik çölündeki vaha: Cumhuriyet

23 Eylül 2016 Cuma

Her yeni tutuklamayla birlikte cezaevindeki gazeteci sayısı artarken, dışarıdaki milyonların Türkiye’si daha büyük bir “ifade özgürlüğü hapishanesi”ne dönüşüyor.
Cezaevine konularak aramızdan eksiltilen her gazeteci, milyonların zihnine vurulmuş yeni bir kilittir.
Şu veya bu biçimde yok edilen her gazeteci...
Baskı karşısında ailesini, okul çağındaki çocuğunu düşünüp sinen ve susan.
Sahip olduğu ayrıcalıkları gazetecilikten daha çok sevdiği için, iktidarın tehdidi altında kalınca tercihini ayrıcalıklarından yana yaparak gazetecilikten vazgeçen.
Kıt kanaat geçinerek gazetecilik yapmak ya da yaratıcı, yenilikçi çözümler geliştirmek gibi bir imkânı varken, zalimin safına iltihak eden.
Muktedirden rüşvet alıp aklını kiraya veren.
Veya bunların hiçbirine razı olmayınca zamanın güçlüleri tarafından işinden kovdurulan.
Cezaevine düşmemek için gönüllü sürgün yollarına düşen her gazeteci...
Ve hatta öldürülen.
Ölü ya da diri, ahlaklı ya da ahlaksız, hapiste ya da dışarıda, mesleğini yapamaz, başka bir ifadeyle, bilgisini ve özgün perspektifini okuruyla paylaşamaz hale getirilen her yeni gazeteciyle birlikte, Türkiye daha büyük bir “bakış açısı mezarlığı” haline getiriliyor.
Gazetecilik öldürülmüş ve Türkiye bir “basın özgürlüğü çölü”ne dönüştürülmüştür.
Bugün bu sapsarı, kupkuru çölde, mesleğini yapabilenlerin yaşadığı birkaç vaha kalmıştır.
Türkiye’de gazeteciliğin en büyük, en yeşil vahası Cumhuriyet’tir.
Kökü sağlam ve derindedir.
Çölleşmiş toprak muhtaç olduğu suya kavuşunca gazetecilik mesleğinin yeniden boy atacağı vaha, Cumhuriyet’tir.
Dünyadan bakınca da başka türlü görünmüyor olmalı ki, Cumhuriyet bu yılki Alternatif Nobel Ödülü’ne layık görüldü.
Bu büyük gururla ilgili haberi ve Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç’in ödülle ilgili yaptığı açıklamayı gazetemizin haber sayfalarında okuyabilirsiniz.
Ben yine de Orhan Erinç’ten bir alıntı yapacağım: “Cumhuriyet insan haklarına, kadın haklarına, düşünce ve basın özgürlüğüne, laiklik ilkesine en fazla önem veren gazete olma özelliğini her zaman korudu. (...) Darbeler, darbe girişimleri, sıkıyönetimler, olağanüstü haller yaşadık. Ama okurlarımızın bilgilenme hakkının kısıtlanmasına hiçbir zaman izin vermedik.”
Evet, olağanüstü hallerde yaşıyoruz. İktidar, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından ilan ettiği OHAL’i istibdat rejiminin konsolidasyon aracına dönüştürmüş, hazzetmediği gazetecileri trajikomik suçlamalarla tutukluyor.
Son örneği Mehmet Altan oldu. Kardeşi Ahmet Altan’la birlikte “darbe destekçisi sübliminal mesajlar vermek” gibi hukuk skandalları tarihine geçen bir suçlamayla gözaltına alındı, 12 gün tutulduktan sonra Ahmet Altan bırakıldı, kendisi hapse konuldu.
Aynı gün İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde gazetemizin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün MİT TIR’ları haberi nedeniyle yargılandığı davanın duruşması vardı. AKP-Cemaat evliliğinin ortada kalmış hilkat garibesi Oda TV davasının da duruşması vardı.
Hasan Cemal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir yazısında hakaret ettiği suçlaması nedeniyle ifade verdi.
Bütün bunlar aynı gün oldu; Cumhuriyet bu haberlere “Gazetecilik adliyede” başlığı altında tam bir sayfa ayırdı. Çünkü evet gazeteciliğe tehdit olağanüstü bir hal arz ediyordu. Buna karşılık ana akım kalıntısı gazeteler yine habercilik yapmayıp durumun olağanlaştırılmasına hizmet ettiler.
Cumhuriyet’in farkını oluşturan gazeteciliği sayesindedir ki ödülü veren Stockholm’de mukim “Doğru Yaşam Ödülü Vakfı”nın (Right Livelihood Award Foundation) yaptığı açıklamada, “Türkiye’de ifade özgürlüğünün giderek tehlikeye girdiği bir zamanda Cumhuriyet çok önemli haberlerle ulusal ve uluslararası kamuoyunu etkilemektedir” denilmişti.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İdlib’de yüzleşmek 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları