‘İlkeler mi, lider mi?’

25 Eylül 2016 Pazar

Pazar günleri yazdığım anılarımı güncel, gündem ve gündelik olaylarla ilişkilendirmeye çalışıyorum.

***

Birleşmiş Milletler bursuyla gittiğim ABD’den 1966 yılında, Michigan Üniversitesi’nden aldığım “Master” derecesi ile Türkiye’ye döndüm...
Üniversite olmak isteyen, ama sosyal bilim bölümleri olmadığı için olamayan, Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi’ne, Prof. Nusret Fişek’in Doğramacı’yı ikna etmesi sonunda, öğretim görevlisi olarak girdim; Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kurdum ve Hacettepe, üniversite oldu.
Doğramacı liderliğinde, başta Nusret Fişek olmak üzere bir avuç eğitimci ile hem tıp hem de üniversite eğitiminde tam bir devrim yaptık; bu eğitim devriminin üniversite kataloğunu hazırlamak gibi devasa bir işi ise, çok kısa zamanda (gerektiğinde bölüm açıp bölüm kapayarak) tek başıma gerçekleştirdim ve Doğramacı ile arkadaşlarının büyük takdirini kazandım.
Bu sırada 1968 “öğrenci olayları” dünyayı ve Türkiye’yi kasıp kavurmaya başlamıştı.
Biz de İhsan Doğramacı ve Bozkurt Güvenç ile birlikte açık oturumlara katılarak üniversite yönetimine sadece öğrencilerin değil, tüm müstahdemin de katılacağı bir üniversite modelini savunuyorduk.
Derken 12 Mart 1971 darbesi geldi, Doğramacı, askerlere yakınlaşmak için beni Kürtçü diye Tağmaç’a ihbar etti; tecilimi kaldırdı, zorla askere aldırdı.
Ben askerdeyken, Ecevit 1973 seçimlerini kazandı ve başbakan oldu; kendisini tebrike giden Doğramacı’ya, “Sizin orada genç ve yetenekli bir sosyal bilimci var, Emre Kongardiyerek beni övdü. Bunun üzerine Doğramacı beni yeniden üniversiteye davet etti ve yeniden “Demokratik Üniversite” modelini kurmakla görevlendirdi.
Öğrenci, asistan ve öğretim görevlisi temsilcilerinin yönetime katılacağı bir model oluşturdum.
Doğramacı tam temsilcilerin seçileceği gün, “Bunlar seçilince, seçildikleri grubun değil, üniversitenin sözcüsü, temsilcisi olacaklar” deyince, bunun olanaksız olduğunu, geldikleri grupları temsil etmezlerse modelin işlemeyeceğini belirttim. Doğramacı’nın ısrarı üzerine, seçimleri yaptım, sonuçları aldım, öğretim görevlisi temsilcisi olarak, kendi yerime sonradan YÖK Başkan Yardımcısı olan Gürol Ataman’ı seçtirdim ve görevi bıraktım.
12 Eylül 1980 darbesi olduğunda, Doğramacı, Kenan Evren’i ikna etti; anayasadan bile önce YÖK yasasını çıkarıp bütün üniversiteleri egemenliğine aldı ve ilkokul derekesine indirdi.
Bu sırada, disk sorunuyla hasta yatıyordu. Geçmiş olsun demek için gittiğimde, ellerimi iki eli arasına alarak, “Sen çok büyük adam olacaksın, gel şu YÖK’ü birlikte kuralım” dedi. O sırada yasa çıkmış, yasa metnini Milliyet Sanat Dergisi Yöneticisi Zeynep Oral bana elden ulaştırmış ve ben YÖK aleyhine Türkiye’deki ilk yazıyı yazmıştım.
“Hocam, ben YÖK aleyhine yazıyı yazdım ve Milliyet Sanat’a yolladım bile” dedim.
Cevabı harikaydı:
“Olsun bir tane de lehine yazarsın” dedi.
YÖK için beni mutlaka yanına istiyordu. Hem çalışkanlığımdan hem de solcu imajımdan ve medya ilişkilerimden yararlanacaktı.
“Sen, ilkelere mi inanırsın, insanlara mı?” dedi. “Babam bana ilkelere inanmayı öğretti” dedim. “Baban yanlış öğretmiş” dedi ve devam etti:
“İlkeler geneldir, özel durumlarda yol göstermezler. Halbuki doğru adama inanırsan, onun dediklerini yaparsan başarılı olursun: BİR KİŞİYE BAĞ- LANIRSIN BİN KİŞİYİ YÖNETİRSİN!”
Kenan Evren’le ilişkisini örnek gösteriyor ve benden de kendisine bağlanmamı (biat) bekliyordu!

***

Öykünün sonrası kamuoyu tarafından bilinir:
Okul olarak kurmuş olduğum Sosyal Çalışma Bölümü YÖK tarafından kapatılan tek bölüm oldu; ben ve arkadaşlarım Keçiören’e sürüldük. Senato tarafından Profesörlüğe yükseltildiğim halde Evren atamamı onaylamadı ve sonunda sakal baskısıyla üniversiteden istifaya mecbur bırakıldım.
Anlattığım anılar 35 yıl önce yaşandı, o zamanlar ben evli ve üç çocuklu, geleceği belirsiz genç bir akademisyendim...
Daha o zaman, bu koşullar altında bile, baskıcı rejimle işbirliğini, YÖK yöneticiliğini reddedip “Lider yerine ilkeler” demişim!

***

Demokrasiyi ve adaleti, dün de “ilkeler” için savundum, bugün de “ilkeler” için savunuyorum, yarın da “ilkeler” için savunacağım...
Dostlarım ya da düşmanlarım için değil, herkes için:
“İlkeler” için!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları