Özgür Mumcu

Lozan meselesi

01 Ekim 2016 Cumartesi

Erdoğan, muhtarlara seslenirken neden birdenbire Lozan Antlaşması’nı eleştirmek istedi? Bir defa altını çizmek gerekir ki sayın Erdoğan söylediklerinde son derece samimi. Mensubu olduğu İslamcı geleneğin Lozan hakkındaki fikirleri belli. Cumhurbaşkanı’nın Mas-Kom-Yah adlı tiyatroda oyunculuk yaptığı dönemlerde şekillenmiş olan fikir dünyasında Lozan neredeyse nefret edilen bir antlaşmadır.
Elbette bu nefret, ciddi bir araştırmaya, tarih ve siyaset bilimi bilgisine dayanmaz. Daha ziyade, Necip Fazıl’ın, İsmet Paşa ve Lozan’ın İçyüzü makalesiyle, fes takınca fes takılan dönemleri bildiğini zanneden Kadir Mısırlıoğlu’nun “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” kitabına dayanır. Bir de elbette akli melekelerinin yerinde olmadığı konusunda geniş bir mutabakat olan Dr. Rıza Nur’un meşhur hatıralarına.
İnanmak istedikleri şudur: Bu mazlum halk Kurtuluş Savaşı’nı verdi ancak Batıcı elitistler, İngilizlerin taleplerini masada kabul ederek ruh kökümüze ihanet etti. Memleketi Batı yörüngesine soktular, sonradan da hilafeti kaldırarak sömürgelerde yaşayan Müslümanları Birleşik Krallık’ın insafına terk ettiler.
Bu iddiaların kanıtı yoktur, geçerliliği yoktur ve aslında külliyen yanlıştır. Gelgelelim Türkiye’deki siyasal İslamcılığın efsanelerinden biridir. Libya sebebiyle önceden İtalya’nın ele geçirdiği adaların Lozan’da kaybedildiği gibi bariz tarihi hataların Cumhurbaşkanı tarafından dillendirilmesi de gerçeklerden çok, efsanelere inanıldığının somut bir örneği.
Siyasal İslamın Lozan’la kavgası eski mesele. Fakat bunun şimdi gündeme gelmesiyse muhtemelen tesadüf değil. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak ve Suriye’ye Sykes-Picot, Türkiye’ye ise Sevr empoze edilmeye çalışıldı. Bu coğrafyada dönemin Batılı emperyalistlerinin dayattığını savaşarak reddeden tek ülke Türkiye.
Arap Baharı ile başlayan süreçte Ortadoğu tekrar şekillenirken Ortadoğu’ya Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra şekil veren uluslararası düzenlemeler de tartışılmaya başladı. Bu tartışma, Ortadoğu’nun ağabeyi olmak isteyen ve zaten Lozan’la kan davası olan siyasal İslamcıların pek hoşuna gitti. Fırat Kalkanı ile Suriye’ye bir askeri operasyon yapılırken Lozan’ın hedefe konması tesadüf değil.
Operasyonun kalıcı olabileceği ve yayılabileceği ihtimalini gösteriyor. Kamuoyunu buna hazırlamak için bu mesele tekrar gündeme getirildi.
Yani rejimin niteliği daha da İslamileşecek. Ortadoğu’da ise ümmetçi söylemle yeni alanlar açılmaya çalışılacak. Belki bir ara denenen Kürt meselesini İslami söylemle çözmek gayreti yeniden canlandırılacak. Eh bütün bunlar olurken, bir de hilafet ilan edilse. Batı’ya da “bakın biz etmezsek, IŞİD gibiler hilafet kurumunu sömürüyor” denecek.
Paranoyakça mı söylediklerim? Abartıyor muyum? Niyet mi okuyorum?
Bilmem. Sizce?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları