Bir Anayasamız Var mı?

09 Ekim 2016 Pazar

Yaygın kanı, “var ama...” diye başlayan cümlelerle ifade ediliyor. “Var da... Anayasada yer alan ama hiç de anayasal olmayan OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle mülgadır” demek belki daha iyi anlatıyor durumu. Zaten Adalet Bakanı da bu görüşü savunuyor; “bazı durumlarda OHAL anayasaya aykırı da olsa hüküm kurabilir” demeye getiriyor. Geçen cuma günü Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki toplantıda da bu konu enine boyuna tartışıldı.

***

Konuşmacılar 1982 Anayasası’nın bir darbe anayasası olmaktan çoktan çıktığını, yapılan 20’ye yakın değişiklikle bu tanımlamanın anlamsızlaştığını, hâlâ bu adlandırmada ısrar ediliyorsa başka bir niyetin aranması gerektiğini vurguladılar. Bu niyetin, amacın ne olduğunu, “yeni” bir anayasanın şu anda fiilen yürütülmekte olan “tekli sisteme” meşruiyet kazandırmaktan başka bir anlam taşımayacağının da altını çizerek belirttiler.

***

Panelin konuşmacılarından Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu devletin en üst katında yer alan Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın anayasa ile ilgili görüşlerine de değindi. Cumhurbaşkanı’nın görüşlerini herkes biliyor, Meclis Başkanı’nın dini esaslara dayalı bir anayasadan yana olduğunu, bunu birkaç kez ifade ettiğini de biliyoruz. Ama Kaboğlu’nun asıl dikkat çektiği görevi yürürlükteki anayasayı korumak, ona dayanarak karar vermek durumundaki AYM Başkanı’nın devlet ricali önünde “yeni bir anayasa” talebinde bulunmasıydı.

***

AYM Başkanı yürürlükteki anayasa ile ilgili böyle bir söylem tutturmuşsa bu, anayasada yer alan ama uygulamalarla anayasaya aykırı olduğu açıkça ortaya çıkan OHAL’in anayasa yerine geçtiğinin itirafı olmaz mı? Kimilerinin boyun eğmeyi önerdiği durum böyle. Temel insan haklarının hiçbir şekilde, hiçbir yasayla ortadan kaldırılamayacağını söyleyenleri ise neredeyse dokuz köyden kovacaklar. Herkes bilir, sınırlar para pul için, ihracat ithalat için engel oluşturmuyor; olsa olsa gazeteciler eşleri, çocukları, yakınları için engeldir. Ama istediğiniz kadar iletişimi engellemeye çalışın memlekette olup bitenler de sınır tanımıyor, gerçekleri dünyadan gizleyemiyorsunuz.

***

Diplomatik misyonlarınız “o iş öyle değil, vallahi işkence yok, billahi onlar gazeteci değil” diye çırpınsa da işe yaramıyor. İşte kurucu üyelerinden olduğumuz Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, OHAL’e ilişkin önemli bir açıklama yayımladı. Avrupa Birliği’nin Türkiye Raporuna da temel oluşturacak bu memorandumda, OHAL’e son verilip hızla olağan sürece dönülmesini istedi. Muiznieks, “Temmuzdan bu yana yayımlanan KHK’lerle sınırın aşıldığını, hukukun üstünlüğü ve insan hakları temel ilkelerinden uzaklaşıldığını” belirtti.

***

Ahmet İnsel dün köşesinde bu gibi durumlarda demokratik direnme hakkının gündeme geleceğini anlattı. Direnme hakkını kullanmanın, durumdan şikâyetçi olmayanları ikna etmeye bağlı olduğunu da söyledi. Şiddete dayanmayan demokratik direnme hakkı, özgürlüklerin kısıtlanması ile birebir ilişkilidir. Bu hakkın kullanılması; söylenecek sözün her koşulda söylenmesi gerçeklerin yaygınlaşmasının da yoludur. Ülkedeki vahim durumun açık net bir şekilde anlatıldığı anayasa panelinden sonra aynı yerde Hazirancıların forumu vardı. Salonu doldurmuşlardı; direnme hakkının cisimleşmiş hali gibiydiler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları