Hikmet Çetinkaya

Düşsel Büyücü Gabo Baba...

20 Nisan 2014 Pazar

Hayatın içinden çıkan büyülü gerçekçilik akımından mı başlasam, dilinin zenginliğinden mi, yoksa o düşsel Maconda köyünün, köyü kuran Buendia ailesinin geçmişini anlatan öyküsünden mi?..
Yoksa bir umudu mu, aşkı mı, demokrasiyi mi, özgürlüğü mü?
Kolombiya ve Türkiye!
Demokrasisi gelişmemiş iki ülke...
O coğrafyalarda yaşayan aydınların, yazarların, sanatçıların, emekçilerin, gençlerin verdiği demokrasi mücadelesi...
Darbeler, yoksulluk, baskı, şiddet...
Masalla gerçeği harmanlayıp gerçeküstü olanı yanı başımıza getiren edebiyatçılar.
O “Yüzyıllık Yalnızlık”, “Kırmızı Pazartesi”, “Kolera Günlerinde Aşk”, “Albaya Mektup Yok”, “Başkan Babamızın Sonbaharı”, “Bir Kayıp Denizci”, “Labirentindeki General”, “Sevgiden Öte Sürekli Ölüm” ve öteki kitapları.
Gerçekliğin düşsel büyücüsünden, Marquez’den söz ediyorum...
87 yaşında hayata veda eden o büyük yazardan...
Romanlarının, öykülerinin tümünü okudum...
Ben onun gazetecilik yıllarını, edebiyata geçişini, direncini, insan sevgisini, hüznünü, mücadelesini anlatacağım.
Evrene, insanlığa bakışını!
Hayatı algılayışını...
Kolombiya tarihinin dışında evrensel düzlemde bireyin yaşantısını bir mitos olarak nasıl değerlendirdiğini kendimce yazmaya çalışacağım.
Hayata karşı cesur olmak, baskılardan yılmamak, direnmek!..
Özkan Mert’in dizelerinde olduğu gibi haykırmak:
“Diren! Ey kalbim
Diren! Hayâsızlığa,
Namussuzluğa
Diren! Kötüye
Çirkine, yanlışa
Diren! Yenilme.”

***

Marquez (Gabo Baba) 1927 yılında doğdu, büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüdü, Bogota’daki Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarıda bırakıp gazetecilik yapmaya başladı.
Çok iyi bir gazeteciydi...
Gazeteciliği bırakıp 1940’ların sonlarında öyküler yazdı ve adını duyurdu.
Okurlarıyla bir sevgi bağı kurdu!
Direncin gücünü gösterdi!
Korkusuzdu!
Sürrealizmi durduğu yerden indirmiş, hayatın kıyısına koymuştu...
Tıpkı Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Yaşar Kemal, Sait Faik, Orhan Kemal gibi...
Gabo Baba’nın kitapları gerçeğin kendisidir ve o yüzden okurla dostluk kurmuş “Yüzyıllık Yalnızlık” evrensel düzlemde bir mitos olarak değerlendirilmiştir.
1967’de yayımlanan roman bugüne kadar 30 milyondan fazla satmıştır tüm dünyada.
Hüzünle kaplı olan hayatın sayfalarında, Gabo Baba ölümden, şiddetten, karanlıktan hiç korkmamıştır.
Baskı, yıldırma ona vız gelmiştir...
Paul Celan gibi, dudaklarında aramamıştır dudaklarını, yabancıyı umursamamıştır kapısının önünde, gözyaşını gözde aramıştır.
Kimi zaman bir gece rüzgârı olmuş, kimi zaman bir mavi bulut...
Hüzün!
Aşk!
Sevgi!
Barış!
Yükselen suları seyretmiştir hüzünlü sabahlarda...
Kuşları!
Çiçekleri!
Mırıldanmıştır yalnızlığının içinde:
“çiçek açmakta bir yaylım ateşi
dostun olarak ölmekte”

***

Büyülü, masalımsı bir gerçeklik, çocuklar, o hüzün bulutu, yüzyıllık yalnızlık, hayatın derinliğine doğru akan bir ırmak gibi...
Benim ülkem de “Yüzyıllık Yalnızlık” gibidir...
Vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı bir başkaldırışın simgesi, günümüz dünyasında sürüyor...
Sosyalist bir yazarın, Gabo Baba’nın fotoğraflarına bakıyorum uzun uzun...
O gençlik ve yaşlılık fotoğrafları...
Sevecenliğin, içtenliğin, direncin yanı başında bir hüzün ve yalnızlık!
Masamdan kalkıp, pencereden dışarıya bakıyorum...
Ölümden korkmayan bir adam, öldün...
Kirli düzenin çarkları sürüyor...
Diren diyorum, diren...
Yağmaya, soyguna, hırsıza karşı çık...
Rantçılara meydan oku...
Direnen kazanır, direnmeyen kaybeder...
Güle güle Gabo Baba...
Nasıl olsa yüzyıllık yalnızlığı bize bıraktın!
Güney Amerika’nın hayallerini miras bıraktın; tüm renkleri, insanları bize sen tanıttın...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları