Özgürlük

16 Kasım 2016 Çarşamba

35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ile 26. İstanbul Sanat Fuarı geçen cumartesi kapılarını açtılar.
İlk iki günün 126 bine ulaşan ziyaretçi sayısı bu yılki fuarların yüksek bir rekora erişeceklerinin işareti olarak kabul ediliyor.
Kimi dostlarımız ise bu “sıkışık” dönemde kitaba ve sanata olan yoğun rağbeti anlamakta zorlanıyorlar. Biz ise uzun yılların deneyimine dayanarak bunu olağan görüyoruz. Çünkü gördük ve yaşadık ki ne zaman ülkemizin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlarsa insanlar kendileri gibi düşünen insanlarla özgürlük ortamlarında buluşmayı, bir arada olmayı arzuluyorlar.
Bizler, özgürlükler söz konusu olduğunda direnme gücünü kitlesel dayanışmadan alan insanlarız. Başka bir deyişle çoğunluğumuzun bireyler olarak özgürlük kavramıyla doğrudan illiyet bağı yoktur. Bu, büyük ölçüde Alman toplumu için de geçerli bir durumdur. Bu tür ülkelerde özgürlük, tersi örneğin, Fransa ve İtalya’da görüleceği gibi, uğrunda savaşılan bir kavram değildir.
Bu nedenledir ki bireysel özgürlük talepleriyle sokaklara, alanlara dökülen insanlara tanık olmuyoruz.
Yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, bilim insanları sudan bahanelerle demir parmaklıklar ardına atılırken, televizyon kanalları, radyolar, gazeteler, dergiler susturulurken, tabanları görece dar bazı sendikalar, odalar, dernekler dışında toplumda yaprak kımıldamıyor. Doğal ki üyelerini sokağa döken CHP’yi unutmuyorum, fakat burada söz konusu olan “kurumsal” girişimler değil, tek tek bireylerin özgürlük haklarını savunmak için ortaya çıkmaları, kendileri gibi düşünenlerle alanlarda buluşmaları, aynı amaç doğrultusunda çoğalarak güçlenmeleridir.
Bu ise bir bilinçlenme, özgürlük kavramını içselleştirme sorunudur.

***

Felsefe açısından tanımlayacak olursak, özgürlük, “her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi istencine, kendi yasasına, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesidir”.
Bu çerçevede, istenç özgürlüğü, kişisel özgürlük, düşünme özgürlüğü, törel bilinç özgürlüğü, eylem özgürlüğü gibi alt başlıkların üzerinde durmak gerekiyor.
İstenç özgürlüğü, insanın istemelerini kendisinden başka bir şeyin engellememiş olması, ya da başka bir şeyce kendisinin dışında bir istemeye zorlanmamış olmasıdır.
Kişisel özgürlük, bir insan isteme, düşünme ve eylemlerinde bir başkasınca engellenmiyor ya da bir şeye zorlanmıyorsa, kendi istemesi içinde hareket ediyorsa, o insanın kişiliği özgür olarak gelişmiş demektir.
Düşünce özgürlüğü, insanın dış etkilerden kurtularak düşünme özerkliği kazanabilmesidir. Ancak, düşünce özgürlüğünden anlaşılan yalnızca bağımsız düşünebilme yeteneği değildir, düşündüğünü başkaları karşısında çeşitli yollardan dile getirebilmesidir.
İnanç özgürlüğü, bir insanın dinsel inançlarında özgür, herhangi bir dine bağlı olma ya da olmamada özgür olmasıdır.
Eylem özgürlüğü, dış baskılardan, özellikle başka birinin baskısından bağımsız olarak kendi isteğine göre davranabilmek hakkı ve gücüdür.
Bu alt başlıklar birbiriyle bağlantılıdır. Bunların bir tekinin bile eksik olması durumunda Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde temel insan hakkı olarak güvence altına alınmış olan özgürlükten söz edilemez.
Öyleyse kafamızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz, özgür olup olmadığımıza karar vermemiz gerekiyor. Davranışlarımızı da sonuçta bu kararımız belirleyecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları